29 Aralık 2011 Perşembe

sevgili günlük vol. 11 - oradan buradan ve 2012 dilekleri.

2 gün bekletilen yazıyı taslaklar silip en baştan yazan Sed.


İyi akşamlar efenim.
2011 bitmeden son gelişmeleri yazayım. Tarihe not düşelim.

Rakıya yeni yeni alışan Sed'in ayık halleri.
Salı akşamı Pandamın çalıştığı yer yeni yıl yemeği düzenlemişti. Az ama inanılmaz tatlı insanlarla birlikteydik.
Bu etkinliği pandam bir kaç hafta önce söylediği için aklımda sürekli "ben ne giycem lan?" düşüncesi vardı. Planlamıştım ama bitanecik Sev yemeğe gideceğimi öğrendiğinde yılbaşı hediyemi biraz erkenden verdi. Spor ama bir o kadar güzel kırmızı bir elbise almıştı bana. Övünmeyi sevmem ama benim gibi beyaz hatuna kırmızı çok güzel oluyor ! (Kıskanmayın lan !)
Saç baş makyaj derken hazırdım. Kozmosta buluştuk sevdicekle, Etiler'deki mekana gittik.
Bu arada millete bakıp "oha lan nasıl giyiyor o topukluları?" derken yavaş yavaş ben de alışıyorum lan. Minik topuktan başlayıp cm'yi yükseltiyoruz. Bakalım nereye kadar gidecek. kdfnjgdkfdkmng

Etilerdeki Giritli İdilica'ya gittik.
Gayet güzeldi de yan masadakiler o kadar çoşmasaydı belki daha da güzel olabilirdi.
Neyse.
1dublenin tamamını bitirememiş, sevdiceğe vermiş olsam da birlikte sonunda rakı içebildik !
(:
Mutluyuz huzurluyuz !
Bir de şu fotoğraf çekinmeme kusurumuzdan kurtulursak süper olacak.


-----

İşşsiz günlerine geri dönen Sed.

Geçen hafta pazartesi şu part time home office işimden ayrıldım. Uzun uzadıya neden ayrıldığımı yazarak o günü hatırlamak istemiyorum. Tek diyebileceğim Allah herkesi kompleksli iş arkadaşından korusun.
Zaten sıkılıyordum. Evet beni oyalıyordu ama ayrılmadan önceki son 1 haftadır bana karşı üstümün aldığı tavır ve son gün olanlar tuz biber oldu. Ben de "ben ayrılmak istiyorum." dedim ve telefonu kapattım.
Her ne kadar home office de olsa her hazırladığım raporda oflayıp poflama yaşadığım, her ofise gittiğimde ayaklarımın geri geri gittiği bir işte çalışmaktansa ama ama ama en önemlisi kompleksli bir insanla yüz göz olmaktansa işten ayrılmak yaptığım en düzgün karardı.
Oh ne rahatsız, hemen de işi bırakmışsın zora gelince diyen oldu. Belki oradan bakınca öyle gözükebilir bilmiyorum. Gerçekten paraya ihtiyacım olsa hepsini geç ailemin benim getireceği paraya ihtiyacı olsa belki evet zorla da olsa devam ederdim o işe rahat diye. Ama ne paraya aşırı ihtiyacım var (paraya ihtiyacım yok desem yalan olur her insanın var sonuçta. ) ne de ev geçindiriyorum. O yüzden evet rahatlıkla işi bıraktım. Hem de hiç vicdanım sızlamadı.
Şimdi onlar düşünsün ! kldfngdfngkdfng

İş arıyor musun peki derseniz. Açıkçası ne arıyorum ne aramıyorum. O başlı başına bir post konusu olur ya. (:

-----

Okul hayatına geri dönen Sed.

Bu konuyla ilgili aslında hiç bir şey söylemek istemiyorum.
Haftanın 4 günü dersim var.
Ailemin sözünü dinleyip bu sefer uslu bir kız olup derslerimle sevişiyorum anlayacağınız.

-----

Geçen hafta Sev'le konuşuyoruz.
Bak diyorum 9 ay olacak. O bana diyor ki 3 yıl sonra 9aya çok dediğine şaşıracaksın.
İnşallah dedim.

Sev kişisel gelişim olaylarıyla çok ilgilidir.
Etrafımda bunu bana düzgünce aşılamaya çalışan ender insanlardandır.
-Sürekli kişisel gelişim kitapları okuyup sürekli bundan bahseden insanlardan ve dayatmalarından nefret ediyorum çünkü.-
Kendimize farkında olmadan aşıladığımız olumsuzlukları fark ettik.
Sürekli isteyip de olmayan isteklerimizdeki hataları bulduk.
Ve dedik ki daha fazla olumsuzu çekmek yok.
Senelerdir istediğin dileğinde olmuyorsa demek ki istediğin şeyde bir hata var düzgünce iste.
( SEV İNANIYORUM İSTEDİĞİN Bİ EV OLACAK HEM DE İÇİNDE BİR ERKEKLE ! sfjdklfsnjkfjsnkf )

-----

Bıkmışımdır aralık ayı boyunca "eee yılbaşında ne yapıyorsun?" ve ocak ortasına kadar süren "yılbaşında şunu şunu yaptık." muhabbetlerinden.
Bu yılbaşı da evdeyim.
Geçen sene Aylin'm ve Didemcimle Aylinlerde yeni yıla girmiştik.
Bu sene Sev'le birlikte bizim evde olacağız. Bilmiyorum gecenin ilerleyen saatlerinde bir şey olur mu. (: Ama her türlü biz eğlenebileceğimiz bir şey buluruz diye kendimi avutuyorum.

-----

2011i kısa özet geçen bir yazı yazmak isterdim ama 21 ocak doğum günüm ulan !
Her yeni yaşta yazdığım yazıyla durum raporu yapmak istiyorum bu sefer.

-----

Ve son olarak 2012 dileklerine gelelim.

Uzun uzadıya şunu istiyorum bunu istiyorum diye bir wishlist yapmayacağım.
Üşenmekten ziyade bazı şeylerin olacağı varsa olmuyor sanki o zaman.
Kimi istekler içinde kalmalı. Gerçekleşmesine bir kaç adım yaklaştıktan sonra söylenmeli gibi.
Neyse.

2012den dileklerim belli başlı şeyler aslında.
2011 bir kaç konu dışında o kadar güzel geçti ki bu güzellikler 2012de de devam etsin.
Ailem, sevgilim, canım kuzenlerim, dostum ve bir kaç yakın arkadaşımla hep mutlu, sağlıklı ve huzurlu olalım.
Derslerimle aramı bozmayacak en güzelinden bir iş bulayım.
Kimse kimseyi üzmesin, kimse kimsenin canını sıkmasın.
Bloggerlar bol bol yazı yazsın.
Dünya barışı dfjdkgndjndkmng

Tamam artık daha fazla uzatmıyorum.
2012i sizde eksik olan her neyse onu versin !

Herkese şimdiden iyi seneler !


23 Aralık 2011 Cuma

Blogum 3.yaşını kutluyor ! (:

Merhaba !

3yıl önce sürekli okuduğum blogları daha rahat takip etmek amacıyla açmıştım blogumu.
Pek yazmam ya kimseyle paylaşamam yazdıklarımı hem de kim okusun yazdıklarımı derken çocukluğumdan beri tuttuğum günlüklerimden daha yakın oldu burası.

Hiç bir zaman istediğim düzende, istediğim içerikte yazamadım.
Ama iyi ki de öyle yazamamışım. Çünkü derdim çok kişiye ulaşmak değildi. Diyorum ya burası benim günlüğüm. Çok kişiye ulaşma derdinde olsaydım eminim bu blog sayesinde tanıştığım az ama "öz" insanlara ulaşamazdım. Bulamazdım onları o kalabalıkta.

Özellikle son 1,5 senedir bana getirdiği öyle güzel insanlar var ki blog camiasından.


Uzun uzadıya bir yazı yazmak istemiyorum.
Çünkü asıl söylemek istediğim bir şey var. Bu blogun asıl 1 okuyucusu var. Tüm teşekkürler ona.
Ben blogumun doğum gününü unuttuğum halde kutlayan, son 1 senedir hayatımda olan, her anımda bana destek olan ve son 9aydır hayatımı güzelleştiren adama teşekkürler.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Gün boyu onu özlemek güzel değil.

Hergün pandama bir blog kaydı kadar uzun ve akıcı mail/mektup attığım için burayı git gide unutuyorum. Galiba bir tek ona yazmak istiyorum.

Gün boyu onu özlemek güzel değil.
Sabahın bir vakti ofise gitmek, direktörle tanışmak sonrasında topuklularla metro çıkışı otobüs yakalamak için koşmak güzel değil.
Gün boyu onu özlemek güzel değil.
Eve dönüp 2buçuğa kadar uyuyup sonrasında meleğimle buluşup alışveriş yapmak, dünyanın en minikli ve şirinli Eyfel kuleli kolyesini almak -ki bu 3. kolyem- beğendiğim elbiseyi %50 indirimli almak, Claires'ten 5ürün alıp %50 fiyat ödemek yetmezmiş gibi bir de hediye almak daha da güzel.
Gün boyu onu özlemek güzel değil.
Yaratıcı drama, tiyatro dersine gitmek için 6buçukta yola çıkıp lanet olasıca trafikte kalıp okula 8de varmak güzel değil. Herkesin gruplara ayrılıp doğaçlama çalışıyor olması hiiiiiiç güzel değil.
Gün boyu onu özlemek güzel değil.
Hocaya çaktırmadan stüdyodan çıkıp meleğimle bir kase profiterolü paylaşıp bir yandan da dedikodu yapmak daha güzel.
Gün boyu onu özlemek güzel değil.
Eve gelip biraz dinlenip bir yandan ona mektup -mail- yazıp bir yandan bu postu yazmak güzel.


iyi geceler ^^,



15 Kasım 2011 Salı

sevgili günlük vol.10 kısa kısa.

Hayır blog yazmayı unutmuyorum ama artık yazamıyor muyum yoksa takip ettiğim blogları okumak mı daha güzel geliyor bilemiyorum. Ama kendime kızıyorum tabi ki ulan burası benim günlüğüm yazmayı nasıl ihmal ederim diye.


Mirabaaa !
Kısa kısa bir şeyler karalayayım istedim.

- Ekim ayı benim için çok yorucu geçti. Hem de inanılmaz geçti.
Almanya'daki dayımın ilk çocuğu doğacaktı bu sebeple annemle anneannemin Almanya'ya gelmesini istiyordu. Anneannem ayın 10unda İstanbul'a bize geldi. Bebeğin doğumuna 1 ay vardı ve rahatça işlemleri hallederiz diyorduk ki öğlen saatlerinde dayım aradı : Erken doğum ! Bebek doğmuş ! Oha nasıl ya falan derken 1 saat sonra kendimi Alman Konsolosluğunu ararken buldum. Vize randevusu için istenen evraklar aradım falan. Burada kısacık bir not geçeyim başlı başına bir post konusu olur bu durum aslında ama ben o dönemde o kadar bunaldım ki yazmadım ama gene de Almanya'ya gidicek olan, evrakları konusunda kafası karışan varsa çekinmeden ulaşsın bana. Bir dünya bilgim oldu yavrularım !! Heh neyse konu dağılmasın. Annemin randevusu tamamdı ama anneannemin ikamet ili Sinop olduğu için Almanya Ankara Başkonsolosluğuna gitmesi gerekiyordu. Oha nasıl ya falan derken en işsiz insan ben olduğum için anneannemle Ankara'ya giden ben oldum.
Ah o evrak tamamlama kısmı ! Allah belanızı vermesin sanki Almanya'yı satın almaya gidicek iki kadın, gereksiz bir dünya şey. Neyse ama hepsini bir şekilde halledip vizelerini istedikleri tarihte aldık. Anneannem 3ay kalacak. Annemin vizesi ise Kasım 20sinde bitiyor ve dönüyor. Nasıl mutluyum anlatamama gerek yok sanırım !
Onca hengameyle uğraşırken sinir kat sayım geldi gitti. Neyse geçmiş gitmiş konular.

- Pandam'la 7buçuk ay oldu. 7buçuk güzel ay. Belirtmeden geçmeyelim.

- Pandam'n karşısına geçip kendi hayatımla ilgili verdiğim önemli kararları anlattım. Yapmak istediklerimi. Bu sefer dersimi almıştım ve evet önümde en az 2 yıl vardı ama düzgünce ilerlemek istediğimi ona anlattım. Sarılıp destek olacağını söylemesi kadar güzel bir şey yoktu. Ve sanırım en çok da onun desteğine ihtiyacım olan bir konuydu bu.

- Üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşımla konuşmuştuk. Tekrar öss'ye gireceğinden bahsetmişti. O ara ben de düşünmedim değil. Sonrasında dedim ki bebeğim, saçmalama artık vakit ve nakit meselesi olan bir mevzu bu hem de senin planların bambaşka.

- Cumartesi günü pandamla kitap fuarına gittik. İlk günü gitmek istememin en önemli nedeni frençom ve bitanecik TB'nin imza günü olmasıydı. Nasıl şirinler ama ! Ayrıca sonunda Frenç'le tanışabildiğimiz için pek mutlu olduk. Kitabımı imzaladılar. Sonrasında ise sevdicekle bol bol kitap alışverişi yaptık. Aklıma alamadığım kitaplarda kaldı ama dedim Sed kızım tamam abartma bırak insanlara da kalsın. (:

- Dün akşam uzunca bir zamandır görmediğim bir aile büyüğümüzü kaybettik. Babamın amcasının oğlu. Babam ve o birbirlerini kardeş gibi severlerdir. Vefat haberini alınca babamın o halini görmek beni inanılmaz üzdü. Sonrasında hemen yola çıktı. Sinop'a. Ben de her zamanki gibi sevdiğim biri yolda olduğunda uyuyamadığım için tüm gece ayaktaydım.
Mekanın cennet olsun "dede."

- Bak bundan bahsetmezsem olmaz. Home office bir işe başladım. Part time bir şey ama şu an beni oyalıyor en azından. Ayrıca home office olayını çok yanlış anlamış insanlarız lan ! Hiç de öyle güzel değil. Bir sefer işe ev ortamında adapte olamıyorsun. Raporlara saçma sapan şeyler yazabiliyorsun falan filan. Neyse en azından bir süre idare edebilirim bu şekilde sanırım.

- Aklımda şunu da yazarım bundan da bahsetmeliyim derken buraya gelince hepsini unutmam da ayrı saçmalık be. Neyse ben en iyisi susayım kitaplarıma gömüleyim.
Ha bu arada !
Boş zamanlarında ne yaparsın sorusuna kitap okurum cevabını veren insanların ağzına o an etrafımda ağırlığı kuvvetli olan ne varsa onunla vurucam haberiniz olsun.
2012'ye sayılı günler kalmış siz hala daha kitap okumak için boş saatiniz olsun diye mi bekliyorsunuz ? Nasıl dingilsiniz ya. Bir defolun gidin.

Öperim efenim.


24 Ekim 2011 Pazartesi

İyi değilim.
Son bir haftadır olanlar, üstüne dünkü deprem.
Ne şehitler arasında tanıdığım var ne Van'da.
Ama sosyal medyada saçma sapan şeyler yazanlar vardı. Görünce insanlığımdan utandım.
Terör yanlısı ya da sempatizanı değilim. Van Belediye Başkanının günler önce yaptığı şeyi de bilmiyordum. İlgilenmiyorum. Ama orada insanlar kötü halde, insanlar ölüyor. Bunu göre göre hala daha "oh olsun, ölsünler gebersinler." yazanlar var. Size neyin kafasını yaşıyorsunuz diye soramıyorum bile. Siz belki farkında değilsiniz ama insanlığınızı bi yer öldürmüş, gömmüşsünüz ve acıdır ki farkında bile değilsiniz.

Utanıyorum.
Sizinle aynı ortamda soluk aldığım için. Sizinle aynı dili konuştuğum için, ve bir çoğunuzla aynı şeye inandığım için.


---

Kim bunu diyen insanlar derseniz bu link yardımcı olur : tıktık.

Ayrıca depremle ilgili her türlü yardım, bilgi, destek için : http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com/





20 Eylül 2011 Salı

ibretlik paylaşımlar - 4





BUZDOLABINDA KOT PANTOLONUN NE İŞİ VAR AĞA !
Diyeceklerim bu kadar. Esenlikler dilerim.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Tribün.

Bu akşam 35bin küsurlu stadyumda devre arasında aldı beni bir düşünce.

Lan dedim ben iyi arkadaş olmayı beceremiyorum galiba. Baksana yani yoksa bir insan sana bu mesajı atmaz ki.

Şu hayatta emin olduğum şeyler var sadece. En çok emin olduğum şey ise, tek zararımın kendime olduğu. İstediğim planladığım her şeyi yapabilecek zekam ve gücüm varken kendime kullanmıyorum. Hep bir erteleme hep bir uyuşukluk hali. Alıştım da bu halime artık silkelenmiyorum. Ama etrafımdakiler söz konusu olunca kafamda bir sürü plan program. “onu nasıl mutlu edebilirimle ?” başlıyor ilk cümle. Sonrasında ise satrançtaki gibi sonraki hamleyi değil bir kaç hamle ilerisini düşünmeye çalışırım. Çünkü ben eğer birisi için bir şey yapacaksam bu düzgün olmalı. Ya tam yaparım ya hiç yapmam. Yarım yamalak işleri sevmem.

Ama insanın hayatında tek bir insan yok. En azından benim hayatımda tek bir insan yok. Sorunu olmayan tek bir insan yok desem daha doğru olacak. O yüzden kendimi doğru parçalara bölemiyorum sanırım. Bir kaç kişi ile aynı anda ilgilenemiyorum. Birine odaklanınca diğerlerini unutabiliyorum. O yüzden benden bir psikolog bir psikiyatr olmaz mesela. Birden fazla sorunla ilgilenince cidden beynim uyuşuyor.

Ben kimsenin iyi arkadaşı olmayı beceremiyorum lan.

Yapabileceğim ve yapamayacağım şeylerin ayrımını iyi biliyorum en azından. Bu da bi yeti olmalı.

En büyük hatayı belki de ben yaptım. Bu kadar duyarlı olarak. Belki biraz bencil olmalıydım. Bilmiyorum…

29 Ağustos 2011 Pazartesi

ibretlik paylaşımlar - 3

Abi sen ne yapıyorsun ya ? dedim.
Bunları da gördüm ya artık Türk televizyonlarında beni hiç bir şey şaşırtmaz lan, valla.
sodfkjgkdnfkgndf




Uzun uzadıya ne yazılır ki lan buna ?
İbretlik paylaşım yeminle.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

sevgili günlük vol.9 geçen hafta babam gidince

Geçen hafta çarşamba babam bir süpriz yaparak, önemli toplantılarının bittiğini ve anneme süpriz yapmak için Sinop'a gideceğini söyledi ve çarşamba akşam otobüsüyle gitti.

Son 3 yazdır ağustos ayında 15-20 gün evde tek kaldığım için evi ve beni sağlam bulduğu için gözünün arkada kalmayacağını söyledi.
Tabii ki ev sağlam kalır evde kaldığım olmuyor çünkü. fıohgıfgjfgolıjdg

Evde tek kalmayı fırsat bile ben hemen kendimi sokaklara attım.
Hafta içi pandam çalıştığı için önümüzdeki hafta iş seyahati için Ankara'ya sonrasında bayram için Samsun'a gideceği için hemen hemen her akşamı birlikte geçirelim dedik.
Çarşamba akşam Maçka.
Perşembe meleğimin doğum günü.
Önce Fransız Sokağı sonra Asmalı derken Asmalı'nın bu hali herkes gibi benim de içimi acıttı. Issızdı lan. Sokarım böyle karara. Neyse.
Cuma ise beklenen gün.
HAFTA SONU HAFTA SONU !!!

Cuma günü pandam işteyken ben evde harıl harıl yemek yaptım : Hünkar beğendi.
En alengirli en güzel yapabildiğim yemeklerden bir tanesi. Pandam isteyince kolları sıvadım.
Bir de süpriz olarak kurabiye yaptım.
Hepsi süper oldu. Pandam pek beğendi.

Cumartesi uykuyu biraz abartınca kahvaltı yapmamız 4ü buldu tabi.
Sonrasında muhabbet, biraz dizi, bolca kahkaha derken akşam Ortaköy.
Ortaköy her zamanki gibi kalabalık. Hafta sonu ve yaz sıcağının etkisiyle daha da kalabalık !
Trafik desen hep aynı hep aynı.
Ama olsun yanımda o varken hiç biri sorun değil ki.

Pazar güne biraz daha erken başlamaca.
Önce nereye gideceğimizi söylememece süpriz yapmaca.
Akşama Kalamış.
Tabii ki Galatasaray Tesisleri.
Sülale muhabbeti.
Bunda bile ailelerimizdeki benzerlikleri bulma, gülme.
Gece eve dönüşte bindiğimiz taksinin köprüde kalması. Taksiyi itmesi benim panik olmam, taksici abinin "abla sen de amma korktun yea" diyip gülmesi, benimkisinin, " o biraz evhamlıdır." diyip sırıtması.
Ağzını yüzünü ısırırım senin ulan !

Sonrasında bugün.
Ben hala daha günler nasıl bu kadar çabuk geçti anlamış değilken kozmosa ne kadar teşekkür etsem az.
Nazar değer korkusuyla şuraya yazdıklarım okuyanlara sıradan gelebilir ama o kadar güzel ki o kadar benim içimde ki.
İnsanların ilişkileri arasında kıyaslama yapmasına delice kızan ben bu sefer bir şeylerin harbiden farklı olduğunun bilincindeyim.

- Bu yaşlar hep böyledir bik bik bik.
- Ay hep bütün ilişkiler insana öyle gelir gev gev gev.
- Bütün erkekler aynıdır vs. vs.

gibi salak söylemlerinizi lütfen bi tarafınıza sokun.
Tutarsız ilişkileriniz ve her adama aynı komplike sevişleriniz size kalsın.



Neyse.
Bu da böyle bir yazı olsun.
Hafta başlangıcı böyle olsun.

14 Ağustos 2011 Pazar

ibretlik paylaşımlar - 2

Twitter'da Cem Dinlenmiş bir link paylaştı. Sonrasında benim için eğlence başladı.


Cidden ibretlik paylaşımlar söz konusu.
Gülmekten karın kaslarım ağrıdı !
Para isteyen mi ararsınız, başbakana mektup yollayan mı, ilkokul konularının sonuna test arayan mı, siteyi beğenmedim tüüh sizin yapacağınız işe diye söven mi, kalacak yer - para arayan mı yoksa Mercedes firmasına yedek direksiyon var mı diye soran mı.

Hep diyorum bizim Türk halkı harbi enteresan.
Neyse.
Pazar geceniz pazar eğlencenizi de sundum size.
Haydin iyi eğlenceler !

5 Ağustos 2011 Cuma

sevgili günlük vol.8 alt metinsiz geceler.

Merhaba.

4saattir durup durup aklıma gelen, gülümseten bir şey oldu bugün.

İşten çıkıp her zamanki gibi yolun karşısındaki durağa gittim. Etrafa bakınmadan, sağa sola dikkat etmeden. Durakların içindeki banka oturdum telefonumu çıkardım bir yandan sevdiceğe mesaj atma derdindeyim bir yandan da acaba “kozmos” diye isim verdiğimiz Levent’te karşılaşma ihtimalimizi düşünme halindeyim. Yanımda, durağın cam duvarına yaslanmış “amaaan yea her gün aynı tipler orta yaşlı amca.” isimlendirdiğim biri var. Bakmıyorum hiç. Bana ne. Neden bakayım ki etrafıma.

Gelen mesaj,
“sağa bak.”
Biri bana sağa/sola bak dediğinde genellikle tam tersi tarafa bakma huyum var ki daha o tarafa baktığımda içimde “yanlış tarafa bakıyorsun.” tepkisini veririm.

Neyse.
Sağa bakınca sevdiceği gördüm.
Gelmiş deminden beri beni izliyormuş.
“Hiç dikkat etmedin geldin oturdun telefonunla uğraştın vs….”
Sonrasında kocaman sarılmalar, sevgi sözcükleri.



Alt metin mi arıyorsunuz yazdıklarımda.
Yapmayın lütfen hala daha anlamadınız mı aklıma eseni yazıyorum ben, içimden geleni. Bir nevi not defteri.

Alt metinsiz geceler dilerim efenim

31 Temmuz 2011 Pazar

sevgili günlük vol.7 temmuz sonu raporu.

Ne zamandır Sevgili Günlük başlığı ile bir şeyler yazmıyordum. Kendime not olsun daha sık yapayım bunu.

Dün pandamla 4.ay dönümümüzdü.
Pandamla ilgili bir çok şey yazmak istiyorum ama en son yazdığımda blog kaydının altına gelen yorumlardan ötürü canım sıkıldı. Neyse o konuyu hiç açmadım, bu saatten sonra da açmam.

Bugün hem ay dönümümüz hem de pazar olmasını değerlendirip -zaten yarın Ramazan bir daha fırsat olmaz diyerek- kalktık Burgazada'ya gittik.
Sabah uyanıp, hazırlanıp gitmek zor oldu tabi.
Ucu ucuna yetiştiğimiz vapur hınca hınç doluydu. Ramazandan önceki son gün olmasından ötürü diye düşündüm belki. Belki de pazar olduğu içindi bilemiyorum. Tek adalar deneyimi Kınalıada olan bir insanım.
Hiç gitmediyseniz Burgazada gerçekten güzel.
Vapurdan indikten sonra hemen oradaki eli yüzü düzgün bir yerde kahvaltımızı yaptık.
Sonrasında pandamın internette okuduğu, insanların öve öve bitiremediği Sinem Dondurma'dan dondurma yedik. Valla milletin dediği kadar varmış ! (: Çok beğendim ben.
Sonrasında Kalpazankaya'ya gittik denize girmek için.
İtiraf ediyorum ki bu sene ayağımı suya sokmamıştım. İyi oldu.
Bol taşlı bir alan ama suyu inanılmaz temizdi.
-Fotograf koyamadığım için üzgünüm hala düzgün bir fotoğraf makinem yok, telefonla da çekmek olmuyor.-
Biraz yüzdükten sonra kendimi hemen şezlonga attım. Pek yanmam ben, yanmayı da sevmem ama hayatımda ilk defa bacaklarımda bir parça da olsa renk değişimi olsun istedim.
Sebebi ise ilk defa beyaz bir etek aldım. Pandam çok yakıştırmıştı diye. Geçen gün işe gitmeden giydim. Etek cidden güzel ama üzerimde, bacaklarımda o kadar çiğ duruyor ki lan dedim Sed bu böyle olmaz. İşte o yüzden bir parça rengim değişsin istedim. Oldu da. Ama omuzlarım ve göğüs bölgem geçen seneki Altınkum maceramdaki gibi kıpkırmızılar ! Olsun. Bir kaç güne geçerler ama.
Ramazan boyunca denize gidebileceğimi sanmıyorum ama olsun bu da yeter bana.
Ben pek deniz kum güneş insanı değilim.


Bu ara kendimle özellikle ilişkimle ilgili çok sorguladığım şey var. Böyle yazınca çok olumsuz bir cümle oldu ama öyle değil.
Kendime şaşırırcasına çok seviyorum bu sefer.
Her şeyin hep böyle güzel, düzgün ve huzurlu bir biçimde kalması için elimden geleni fazlasıyla yapacağımı da biliyorum.
Her insana her ilişkisi farklı gelir biliyorum ama bu sefer hiç olmadığım kadar huzurun içindeyim.
Cidden şükredilip tahtalara vurulacak cinsten.
Belki de bunun sebebi ilk defa birine bu kadar kalbimi açmam, ilk defa bu sefer tam anlamıyla "kendim" olmam. Bilmiyorum. Ama her neyse ona binlerce kez teşekkür ederim. Tam bir sihrin içindeyim. Ölümüne mutluyum.


İşten bahsedeyim birazda.
Bu hafta itibariyle ayrılmayı düşünüyorum. Daha önce de yazmışımdır belki hatırlamıyorum. Bir türlü çıkamadım işten hep bir şey çıktı çünkü. Ama bu sefer gene bir aksilik olmazsa ayrılmayı düşünüyorum. Bir iş de bulmadım ama bir parça kafamı dinlemeye ihtiyacım olduğu kanısındayım. Yaptığım işin bir zorluğu yok ama tatmin eden bir tarafı da yok.


Oturup ders çalışmam lazım. Biraz dişimi sıksam süper olacak. Çok yaydım çünkü.
İngilizce'yi adam akıllı halletmem lazım. Bir dil okulunda çalışıp da bu konuyu bu kadar yayan başka kimse olamaz herhalde ama cidden o kadar düzenli derslere girmeye çalışmama rağmen işten güçten fırsat olmadı. Şimdi iş güç yok öğrenciler tatilde eee doğal olarak da ders yok.
Bilmiyorum. Ama önümüzdeki yaza kadar İngilizce artık sorunsuz bir hal almalı ve senelerdir ertelediğim Fransızca kursuna gidilmeli.


Beni sanırım en çok üzen şey sürekli aynı şeyleri söyleyip de hep yerimde saymam.
Bir şeyler için çabalayan kısmımı nerede bıraktım bilmiyorum. Bulmalıyım.
Şu ara o kadar yaymış bir haldeyim ki hiç bir şeyi ellediğim yok.
Aman ben yapmiim yapılmışı vardır halindeyim.
Baksanıza blog bile yazmıyorum yazılanları okuyup geçiyorum, sevdiğim bloggera sadece yorum bırakıyorum.
Bu üşengeçlik iyi değil.


Herkes için iyi şeyler olsun.
Bunu tüm kalbimle istiyorum, gerçekten.
Tanıdığım tanımadığım herkes hem de.
Kimseye bir art niyette bulunmadım şu yaşıma kadar. Bulunmam da.

Temmuz da bitti.
Ağustos güzel geçsin.
Bugünkü gibi.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Erkek Dedikodusu !

Kitapla ilgili ikinci postum.
Yavaş yavaş okumama rağmen bitti kitap !
Çıkması için o kadar sabırsızlanıp çabucak bitince insan üzülüyor tabi.

Kitabı bitirir bitirmez Frençoma mesaj attım.
Tek kelime ile kitap İÇTEN !
Şatafatlı cümleler yok. İçinde senden benden bir şeyler var. İçinde dedikodu var. İçinde imrenilen bir dostluk, kıskanılan bir ilişki var.

Kitabın başında testi çözünce Pera çıktım ama kitabı okudukça Deren olduğum anlaşıldı. (:
Pera ile Deren'n dostlukları cidden kıskanılacak cinsten.
Deren'n nazlanmaları, Cem'n sabrı Pera'nın delilikleri derken tam bir yaz kitabı.
Bol dedikodulu. Erkeklerin okuması gereken kitaplardan ayrıca. Odun sevgilisi olduğu için dövünen arkadaşlara duyurulur ! Hatunlar nelerden hoşlanır kitap sayesinde çok iyi öğrenirler ! (:

Kitabın sonunda aklım tabi ki Pera da kaldı !
Ona neler olacak merak ediyorum !

Biraz daha bi şeyler yazarsa kitaptan tüyolar vermekten korkuyorum. O yüzden yazıyı kısa kesmek istiyorum. Okuyun, okutturun kitabı.

Ps. Benim pandam tam bir romantik olmasına rağmen kitabı okumasını isteyeceğim. Gerekirse zorla okutturacağım. Sebebi de bana kalsın. ehemehe. (:


17 Temmuz 2011 Pazar

kim lan bu ?!

Bunu ibretlik paylaşımlar da mı yazayım bilemedim.
Zaten yazının devamını okuyunca bir insan evladı bu kadar saçmalar mı diye sorgulayabilirsiniz.
Ama ben bunun muhabbetini bugün yemek yerken pandamla yaptım ve cidden eğlendim buraya da yazayım dedim.

İstanbul'da yaşayanlar muhakkak görmüşlerdir.
Her yerde billboard'larda, bina duvarlarında, yol kenarlarında bir adam var.


Evet !
Hasan Yıldırım !

Ben bu abinin albüm çıkarttığını düşünmüyorum.
Yani normalde ünlü/yeni ünlü/ünsüz -tamam sonuncusu olmadı biliyorum. jdfklgjfdkgjdf- albüm çıkaranlar böyle her yerlerde boy gösterir, kocaman kocaman afişlerinin altında da TÜM MÜZİK MARKETLERDE ! diye yazar. Hiç sekmemiştir yani. Benim gördüklerimde vardı.
Ama bu abi de o yok.
Bugün gördüğüm yol kenarındaki afişe baktım. I ııh onda da yazmıyor. Afişin üstünde minik minik bir şeyler yazıyor ama okunmuyor.

İşte benim geyiğim de tam bu anda başladı.
Dedim ki bebeğim....
Bu adam bence bir şeylere tepki ama neye ? NEDEN ?!
Seçim sonuçlarına olabilir bence.
Seçim pankartları kalktı bu abimiz geldi.
Belki de 2011 Haziran seçimlerini unutmak istiyordur.
Belki yengeden -evet yengeden ! - ayrıldı ona mesaj verme kaygısında.
"ben seni unutacağım ama sen beni unutamayacaksın baktığın her yerde göreceksin lan !!!111" diyor.


Örnekleri çoğaltabilirim.
Siz de çoğaltabilirsiniz.
Bu abinin derdi müzik değil bence.
Zaten olmasın da lan. jfgkldfngkdfng.



PS : Şu saatte sevdicekle Rock'n Coke'da Travis dinlemek varken, ben evdeyim. O yüzden beynim aktı mazur görün. İş hayatına da kafam girsin ayrıca !

8 Temmuz 2011 Cuma

ibretlik paylaşımlar - 1

İşte o kadar boş o kadar sakin günler yaşıyorum ki neye sarayım bilemedim.
Ben de blogumda böyle bir şey başlatayım diyorum.
Bakalım ne kadar düzenli yapabileceğim.

Evet şu ara blogta çok fazla video yayınladım ana sayfa video doldu ama idare ediverin be ablalarım abilerim.

Eveeeet ilk haftamızın ibretlik paylaşımı Yılmaz Morgül'den geliyor.




Yasal uyarı : Lütfen gelişme çağındaki bebeleri ve kalbi olan yaşlıları ekranlardan çekiniz. Teşekkürler.




ps. Bugün cuma di mi ?
Sevinemiyorum !

7 Temmuz 2011 Perşembe

mim - 3

Bu mim işleri bana pek uğramaz derken sevgili Mia beni mimlemiş. (:

Konumuz; evinizde yangın çıksa ve tek bir eşya kurtarmak zorunda kalsanız neyi kurtarırsınız ?

Öncelikle neyi alsam aklımda diğer alamadığım şeyler kalacak biliyorum.
Telefonum dersem tek 1 tanecik şey hakkımı da boşa kullanmışım gibi olacak çünkü -öhööm biraz ergenmişim gibi olacak ama- telefonum benim bir organımmış gibi. Bakmayın lan öyle ne yapabilirim. Gün içinde sevdicekle başka nasıl iletişim halinde olabilirim ?
O yüzden Mia'nın da kendi postunda yazdığı gibi ben de içinde bana ve pandama ait şeyler olan kutuyu alırım. Hem kutuyu alırsam içine bir kaç parça şey daha atarım. dgıhfdkgjdklgmd.
Tek şey alabilirsin demişsiniz içine bir şey koyamazsın dememişsiniz ki.
Büyük olasılıkla o anki korkuyla kutunun içine ekstra bir şey koyamazdım ama olsun.

Bu da böyle bir mim olsun.

Mimlenenler : Postu okuyup yapmayan, yapmak isteyen kim varsa yapsın, kim yangın anında neyini kapıp götürüyor görelim. Mimi yapanlar tabi ki post linkini yorum olarak atsın ki görelim okuyalım.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

One Love Festival 10

Üzerimdeki yorgunluğu adam akıllı atabilmiş olsam cidden yazmak istediğim çok şey var ama olmuyor işte.

Başlıktan da anlaşıldığı üzere One Love Fest.'e gittik efenim.
İşten güçten dolayı maalesef sadece cumartesi gününe katılabildim ama olsun.
Benim için önemliler o gündü.
Büyük Ev Ablukada ve Manic Street Preachers vardı.
Daha ne olsundu ki. (:

Hadi bu videoyla da afiyet olsun size.
Bu da bu haftanın ilk yazısı olsun.






29 Haziran 2011 Çarşamba

Bir an önce çıkması beklenilen kitap : Erkek Dedikodusu !

Yok yok yazmazsam olmaz dayanamam yani.
Uzun zamandan sonra ilk defa bir kitabın çıkmasını sabırsızlıkla bekliyorum.
Frenço'm ve T.B'nin kitabının tanıtım videosu çıktı.
Görmeyen, bilmeyen kalmasın.
Kitap çıktığı an en yakın kitapçıya koşup almazsam ben de Sed değilim !





Evet heyecanlıyım !

27 Haziran 2011 Pazartesi

27062011

Günaydın.

Bu sabah 32 dk boyunca ofisin kapısında bekledim. Anahtarım yoktu. Anahtarı olan tek kişi de geç gelme üstadıydı. Neyse. Sonuçta ofisteyim.


Sabah o kadar bombastik bir yağmur yağdı ki annem, yürüyüşten geri döndüm öyle fena yağıyor, dedi. Harbiden de öyleydi. Gece camı açıp yatmıştım. Sabah yağmurun sesine uyandım. Yorgana -evet yorgan haziran ayı ve yorgan.- iyice sarıldım kalan son 45dk’da misler gibi uyudum.


Hava hala daha tam camı açıp uyumalık. Yağmur sesi eşliğinde.

Ya da kalkıp kahve yapıp kitabı kapıp uyumalık.

Ben uyurdum ama. İçimde bir yerlerde koala var çünkü.

Ya da önceki hayatımda kesinlikle koala idim.


Havanın bu durumu hem güzel hem hüzünlü. Hele hele dün geceden sonra böyle olması sanki evrenin bana bi şeyler ima etmesi gibi geldi. Neyse.



24 Haziran 2011 Cuma

Aslına bakarsak çok büyük bi şey istemiyorum.
Bir kaç pürüz var hayatımda. Törpülenmesi gereken şeyler var.
İşle ilgili, gelecek planlarıyla ilgili.
Belki de haddinden fazla büyütüyorum.
Kafama bile takmamam lazım ama olmuyor işte.

Pozitif düşün Sed iş düzelicek, okul olayı da bi yolunu bulacak diyorum.
Düzelmesini bekliyorum.
Hadi bakalım.

11 Haziran 2011 Cumartesi

Bana göre yaz katze'min okulunun tatil olmasıyla başlar.
18 Haziran son finali.
Bildiğin gün sayıyorum.

O yüzden bugün güneş yokmuş, yağmur yağıyormuş vs. imiş zerre umrumda değil.
Yaz gelmedi ki.

31 Mayıs 2011 Salı

A.

Konichiwa Bitches !

Ha yazdım ha yazıyorum derken aman dur bu akşam şuraya gidicem vay efendim bugün dinlenicem yok yok olmaz ofiste blog yazamam derken şeytanın bacağını kırdım bu sefer yazıyorum.

Pandam'dan bahseticem bu yazımda.
Hem herkesten saklayasım var hem herkese anlatasım.
Çok değişikli, çok garip ama öyle.

Tanışmamızdan, aylar boyu hiç görüşmememizde, sadece mailleşmemizden tekrar tekrar bahsetmicem. ÇÜNKÜ ; iki gram blogu düzenli takip ettiyseniz görmüşsünüz okumuşunuzdur biliyorsunuzdur bunları.

Ben ilk buluşmamdan sonrasını anlatacağım sadece.

19şubatta "kalk hadi bir kahve içelim." dedim.
Metrocity'nin önünde saat 2de buluşmak üzere sözleştik. Ben tabii ki erkenden gidip avını bekleyen aslan misali bekledim lakin gafil avlandım neyse.
Gittik Starbucks'a.
Çok konuşmaktan ya da heyecandan bilmiyorum ağzımın kuruduğu ender günlerden birisi.
Karşımda kocaman sırıtan bir adam var ki 4 saat boyunca tüm saçmalamalarımı dinledi. Hayatımda ilk defa 4 saatin 40dk'mışcasına hemencecik bittiğini gördüm. Sonrasında o eve gidip hazırlanıp maça gitmek üzere yol aldı ben de eve gittim.
He bir de ertesi cumartesi okuldaki kulüpleri adına açmak istedikleri hatıra ormanı için bir tiyatro düzenlenecekti. Davet etti beni. Seve seve kabul ettim. Çünkü onca aydır içimi çok rahat dökebildiğim bir adam var karşımda. Yanlış mı hissediyorum saçmalıyor muyum bilmiyordum en sonunda kalk hadi kahve içelim diyebilecek kadar artık içimdekiler çözemiyordum. Onu görünce de yanımdan hiç gitmesin istedim.

Ertesi hafta cumartesi Afife Jale Sahnesi'ndeki oyuna gitmek için yola çıktım.
Tüm oyun boyunca o sahneye ben ise ona baktım !
Allah'm adamdan hiç bir tepki yok.
Kesin diyorum her zıkkımı yanlış anlıyorum. Kendimi paralıyorum.


Her gün o okuldan çıkıp metroya binmek için levente geliyor ben de eve geçebilmek için leventten geçiyorum. Her akşam durakta karşılaşmamız, sonucunda ee hadi bir kahve içelim diye kendimizi starbucksa atmaktan saatlerce konuşmaktan sonrasında eve gidip sanki hiç görüşmemişiz gibi mailere devam etmekten günler birbirinin hem aynısı hem de olabildiğince güzel geçiyordu.
Sonrasında bir akşam telefonda konuşurken ben artık sızmış bir haldeydim ki ağzından baklayı kaçırdı.
Gözlerimi kocaman kocaman açıp içimden "yok canım kesin yanlış duydum uyuyorum ki ben." dedim. Ertesi gün buluştuğumuzda duyduğum cümlenin rüya olmadığını anladım.

~seni seviyorum hafız.

Eh sonundaki kelime pek romantik olmadı o an ama fjsdfjdlgkjdklfgjd.

Sonrasında -4gün sonra.- benim ona açılmam, tüm içimdeki korkuları yenmem, bir ilişki için kendimi hazır hissetmem.
Açıldım dedim sadece aaa.
Her hissetlerimi açıkladığım adamla hooop diyip çıkmıyorum ya !
jmdfkgndkflgndmg

~30mart.

İçimdekilerin değil 10da biri 100de birini yazamadım buraya ama bu blog o kadar özel ki benim için burada da "biz"den bi şeyler olsun istedim.
Dün 2.ayımızı kutladık ve ben 2 aydır öyle mutluyum ki hem herkesten onu deli gibi saklayasım hem de her yerde onu anlatasım var.
Tek bildiğim bu sefer cidden bir şeyler çok güzel, çok huzurlu.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

renkler herkes içindir.

Görmeyen, duymayan kimse kalmasın.
Olabildiğince çok kişiye ulaşsın.
Sadece bir kaç dk'ınızı ayırmanız yeterli.





22 Mayıs 2011 Pazar

Sırf üşengeçliğimden dolayı yazmıyorum.
Yoksa hala yaşıyorum.
Merak edenlere duyurulur.
^^,

27 Nisan 2011 Çarşamba

endorfin.

Mutluluk hormonu endorfin ya heh işte fazla endorfin yüzünden ölebilirim.
O kadar mutluyum ki o kadar yani bebeğim !

19 Nisan 2011 Salı

dedim ki bebeğim... 2

dedim ki bebeğim, geçmiş hiç peşimizi bırakmaz. Sadece öyle sanmamızı sağlar.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Özet geç ! vol.1

Gün içerisinde sürekli kumanda panelinde kim ne yazmış okurken ben şuraya girip iki satır yazmıyorum ya yedi ceddime sövseniz hakkınız var amma velakin uzun zamandır süren bitmek bilmeyen yorgunluğum ile mevsimler döndü el ele verdi beni alt etti. Eve gelir gelmez sızıyorum.
Ama derseniz ki ille de özet geç piç ne var ne yok diye hemen anlatayım;

Efenim her günüm pandamla geçiyor.
Akşamları muhakkak görüyorum onu bir gün görmesem özleyen, triplere bağlayan liseli bebelere döndüm. Daha fenası telefon elimden düşmüyor.
Nazar değmesin diyip totomu kaşıyıp kulaklarımı çekip tahtalara vurdum.

İş deseniz sürekli bir yenilik falan derken bir gün yeter lan bi kıçınız başınız oynamasın diyesim geliyor, uyuz iş maillerine abuk subuk cevaplar veresim, uyuz olduğum herkesin ağzına ağzına çarpasım geliyor. Yapmıyorum.

Gaza geliyorum bir ders çalışıyorum sonra bir hafta yayıyorum. Kendime kızıyorum.

İçimdeki pis arşivci hortladı sırf keyfi bi şeyler indirip indirip izlemiyorum. Film dizi lazım olduğunda söyleyin bana hiç boş yere indirmeyin ben de muhakkak vardır DVD yapar veririm size. jgdlgmkdlşfgmdög

Kitap okuyamıyorum ! Eskiden haftada 2 hadi olmadı 1 kitap bitiren ben şimdi ayda bir kitabı anca bitiriyorum. İki haftadır elimde aynı kitap lan noldu bana anlamıyorum.

Kasımdan beri cildim için kullandığım ilaç bitti - bilmiyorum daha önce bahsetmiş miydim- Artık mutluyum dudaklarım her dakika kurumuyor.

Çılgınlar gibi para biriktirmeye çalışıyorum olmuyor. Biriktirdiğimde yapacağım o kadar çok şey var ki ama asla istediğim kadar birikmicek biliyorum.

Heh bir de spora başlamayı düşünüyorum ama vakit yok ! Cidden yok yani delirmeme ramak kaldı. Ofisten geç çıktığım günler oluyor haftada 2 gün kurs olunca cidden spor salonuna gitmeye fırsatım olmuyor.


Anlayacağınız Sed gene aynı.
24 saatin yetmediğinden yakınıp hala daha dağınık hayatına çeki düzen verme derdinde.
Bir de mutlu.
Çok mutlu.

Herkese şimdiden iyi haftalar ! ^^,

4 Nisan 2011 Pazartesi

Bizim ofis.

Aslında ne zamandır bizim ofiste olanları anlatmak isteyip de geri çekiliyorum.
Hele son 1 haftadır öyle alengirli şeyler oluyordu anlatırken biraz detay vermek gerekiyor bu da çalıştığım yeri ifşa etmek anlamına geliyor bunu da istemiyorum.
Son bir haftadır dönen dedikodunun, kavganın, olayın haddi hesabı yok.

Mesela şu yazımda ufak da olsa bahsettiğim geoit, herkesin arkadaşında konuşma konusunda o kadar usta ki bu dalda oskar verilse her sene alır.
Çıtır desen cin olmadan adam çarpma derdinde ama geçen pazartesi öyle şeyler oldu herkes onun -sorriii ama- ne mal olduğunu öğrendi.

Uzun uzadıya yazayım dedim konunun uzunluğu ve saçmalığı ile kimseyi bunaltma Sed diyip geri durdum bu kadarcık kısmını da her buraya baktığımda geoitle çıtırın mallıkları aklıma gelsin güleyim diye not düştüm.
Siz de işte vakit bolluğundan okuyorsunuz ne de iyisiniz.
(:


31 Mart 2011 Perşembe

ay lav may panda.

"Her hafta loto oynuyorum tamam tutacak gibi durmuyor ama olsun, çıktığı gün .....'ye eiffel kulesi dikmezsem ben de panda değilim."

Evet lakabı panda.
Ama öyle kocaman iri yarı değil hemen aklınıza öyle bir şey gelmesin.
Uzun uzun anlatacağım onu da, az sabır kızlar.


Bu akşam 20:30 arayıp da, "yarın Batı Ataşehir şubesinde eğitimiz var." derseniz tabii sinirden gözlerim dolar yetmezmiş gibi başım çatlar hatta hızımı alamaz bloguma yazarım.

Allah toptan kaybetsin sizi.
Manyaklar !


ps. Yarın birisi "1 nisan şakası yaptııkkkk." deseler ne sevinirim.

30 Mart 2011 Çarşamba

Ne dinliyorum - 7

Ne zamandır ne dinliyorum başlıklı yazı girmiyordum.
Durup dururken dilime dolanan şarkılardan bir kuple efenim.






love me love me
say that you love me
.

28 Mart 2011 Pazartesi

Bu tarihi bi kenara not alalım.
Sayfaları çevirsek de dönüp dönüp tekrar bakalım.

~Hafıza.

23 Mart 2011 Çarşamba

Evde mi kaldım lan ben ?!

Bu akşam iş çıkışı eve geldiğimde bi çılgınlık yapıp üst kat babaannemlere çıktım.
Çılgınlık diyince ne yapacağımı sandınız ?
Bu akşamın en çılgınlığı bu olabilirdi zira bugün ofisteyken tintintin yürüdüğüm topukluları çıkartmayıp eve gidene kadar onlarla yürüdüm ayaklarım ölüme ağrıdı.
Neyse.
Çayımdan aldığım ilk yudumla halamın şu cümlesiyle irkildim :
-Sed sana kısmet var.
LAN !?
Nasıl ya derken.
Komiklikler geliyor şimdi.
Zamanında halama aşık olan bi amcanın - ne diim adama şimdi bilemedim- 2 adet oğlundan benim yaşıtım olanıyla makara yaparken benim muhabbetimin dönmesi üzerine halamın beni övmesi en sonunda hepsinin beni merak etmesi üzerine olaylar gelişir.
Halamın çocuğu anlatan her cümlesinden sonra bir es verip yeni cümleye başlangıcı şöyle oldu :
Ama Sed bi gör bir karizmatik.
dlgkdşgkdşlhkfdğhil
Esmer uzunca ay bi de zeki bir de yakışıklı o da yeni mezun.
Ama Sed bi gör bi karizmatik !

İstemiyorum be manyak mısın.
Görücü usulü o ne öyle ?
Anlatamıyorum hatuna. Hayır huyu da değildir neden öyle yaptı anlamadım.

Konuyu en sonunda, bebeğim karizmatik olanlardan bi halt olmuyor son deneyimlerim bu yönde birazda normal olanları denicem dedim. Sustu.




21 Mart 2011 Pazartesi

Yeter lan !

3 gündür ne ofisteki pc'den ne evimdeki laptopdan blogger.com'a ulaşamadım.
DNSlere ne olduysa sapıttı anca takibinde olduğum blogları okuyup durdum oradaki buradaki linklerine tıklaya tıklaya.
Yarım saat önce uzuncana bi şeyler yazdım, tam kaydı yayınla dedim gene o kocaman yazı çıktı.
Mahkeme kararıyla engellenmiştir bıdı bıdı !
Allah belanızı versin lan !
Gene uğraştım kumanda paneline girdim bi ümit vardır yazı dedim yok !
Nasıl sinirlenmeyeyim lan ben !

16 Mart 2011 Çarşamba

Reçelli geçen cumartesi.

Evet evet yazamadım haklısınız valla çok meşgulüm.
Ama şimdi geçen hafta cumartesi "Taksime çıkıyorum oralarda olursan görüşelim." dediğim oralarda olduğu halde görüşemediğim bir arkadaşımla konuşurken aklıma geldi.
En sonunda İncir Reçeli'ne gittim, cumartesi günü.Hafızımla.
Müzikler güzel.
Film vasat.
Saçma bulduğum yerler fazla.
He sonuna kadar çıkmadan izledim mi, izledim.
Ağladım mı ?
Evet.




"İncir Reçeli" Teaser... Shelaercin


Evet çok fazla yerde gördünüz belki ama paylaşmazsam olmazdı.



ps. Bu aralar cidden o kadar mutluyum ki diyorum blogta da anlatayım herkes dinlesin mutlu olsun sonra diyorum dur Sed konuşma nazar değdirme.

9 Mart 2011 Çarşamba

isyanım var

Blogger.com.
DNS ayarlarını özenle değiştirdiğim halde ofisteki pc'mden giremediğim zamanlarda kumanda panelinde neler olduğunu göremediğimden kim ne yazmış ne zaman yazmış hepsi çorba oldu.!
He derseniz ki eve gittiğinde baksana.
Eve gittiğimde kafamda o kadar çok şey oluyor ki aklıma bile gelmiyor !
Valla sinire bağladım.
Şimdi hazır girebilmişken içimdeki birikmiş siniri buraya kusayım dedim ki ileriki nesillere ibret olsun.


ps. Ben yazmıyorsam sizi okuyorum sanmayın, okumak için bi taraflarımı yırtıyorum. Okuyorum.

4 Mart 2011 Cuma

Annesiyle arası mütemadiyen iyi olan, en yakın arkadaşı annesi olan, her konuştuğunda annesi tarafından dinlenen insanlar, sizi çok kıskanıyorum.

He benim annem mi ?
Süper hatundur amma velakin şu ara yıldızımız barışmıyor.

1 Mart 2011 Salı

bloguma dokunma sinirlerimi hoplatma !




Küfür etmeyeyim ağzımı bozmayayım bir anda galeyana gelmeyeyim diyorum.
Sabır.!
İnsanların gerçekten hiç işi gücü yok sanırım.
Söz konusu olan şey dns ayarlarımızla tekrar tekrar oynamak, tumblr/wordpress gibi yerlerden hesap almak değil, söz konusu olan şey özgürlüğümüzün kısıtlanması.
Umarım bu saçmalık daha başlamadan biter.



görsel, http://postmonkey.blogspot.com'tan alınmıştır.

28 Şubat 2011 Pazartesi

Tamam belki sinemayla o kadar ilgili alakalı her gün bir film izleyip sinema hakkında ölümüne bilgi sahibi bir insan olmayabilirim.
Ama !
Christopher Nolan'n hakkı yendi be !
Hadi onu en iyi yönetmen kategorisine koymadınız eyvallah, Inception nasıl ödül almaz lan bana bunu açıklayın.

Bir daha da Los Angeles'a gitmem arkadaş.



ps. The King's Speech'i izlemiş, "olm Inception almazsa bu alsın" demiştim ama o kadaar da içten söylememiştim.

24 Şubat 2011 Perşembe

En son ne zaman gece yatarken hayal kurdum anımsayamıyorum.
Önceden ne zaman uykum tutmasa saçma sapan hayaller kurardım öylece uyur kalırdım.
Derseniz ki artık hiç mi hayal kurmuyorsun, hayal dünyan o kadar mı kurudu öyle değil işte. Gene var hayallerim hem de en uçubik halde ama ben gecenin bi vakti kurduğum, rüyama bile giren hayallerimi özlüyorum. O hayalleri kurdurabilen etmenleri özlüyorum.

Hiç bir zaman hiç kimseye onu ne kadar çok sevdiğimi gösteremedim. Yapamadım yani hala yapamıyorum. Odunluğum da bu yüzden. Sevgimi göstermeye çalışıp şımardığımda da olmuyor yani üstüme oturmayan elbise gibi kalıyor. Bu karşımdakini sevmiyorum anlamına gelmesin. Hayır belki de uğruna ölebileceğim sayılı insanlardan biri ama ben gene de yapamıyorum. Sevgisini gösterebilen insanlara imreniyorum.

Artık istesem de -tek bir kişi hariç- hiç bir şeye alışamıyorum. O kadar alıştım ki bitmelere gitmelere kırılmalara "bu da gider sed, alışma." diyorum. Kendi kendimi dizginliyorum.

İnsanların her daim beni şaşırtmalarına alıştım ama, tepki bile veremiyorum bazen.

Her şeye rağmen her zıkkımı makaraya vurabilen halime şaşırıyorum. Her şeye rağmen hala daha gülebiliyorum her şeye rağmen etrafımdakileri güldürebiliyorum. Sanırım bununla yetinebiliyorum.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Ama tesadüfler güzeldir.

Öncelikle belirteyim bu yazının "Aşk Tesadüfleri Sever."le uzaktan yakından alakası yoktur.
Bıkkınlık geldi zaten her tesadüf kelimesini kullandığımda o filmin konusu açılmasından.


Hani şu yazımda bana o güzel buketi yollayan polisiye kahramanı vardı ya.
Ondan bahsedeyim diyorum, ama ben bahsederken insanlar yanlış anlar diye ödüm patlıyor.
Bir de şimdi anlatsam bi taraflarıyla gülen olur sinirlenirim.
Uf.
Anlatayım.
Tumblr'da yazıklarımı okuyup twitterımı sonrasında blogumu bulup mail adresime ulaşan, 4buçuk aydır mailleştiğim bir mektup arkadaşım var benim.
Şaka gibi, belki de saçma ama ben öyle çok eğleniyorum ki.
İnternet ortamından cidden bir arkadaş edinebileceğimi, içimi dökebileceğimi gördüm.
İyi ki tanıdım diyorum.
Her zıkkımı anlatıyorum.
Her zıkkımını anlatıyor.
Her yazdığımı okuyor. Blogta tumblrda bir de kelime hatası gördüğünde ukala ukala söylüyor.
kgldfgnjdşjgdhg

Geçtiğimiz cumartesi polisiyenin beklenen kısmı oldu ve buluştuk.
Çakal, ben 10dır onu beklerken o yolun karşısından beni izliyormuş.!
Dondum dondum bunu bil !
Neyse efenim sonrasında nasıl geçtiğini anlamadığım bir 4 saat geçti.
Çenemin düştüğü günlerden biri oldu.

Bu akşamda her zaman bindiğim otobüsü gördüğüm halde koşmam gerektiği halde aman yaa salla yetişemem zaten demeseydim sanırım hafızımla -evet o benim hafızım, birbirimize böyle hitap ediyoruz - karşılaşamicaktık.
Tabii biz karşılaşınca o kısa çaplı bir şok yaşadık ya hadi neyse.
kgşlfdgnjşmdh
önce tanıyamadı hatta sanki
dgşnldfgjşfdlgkd
bunu dedim diye kafamı kıracak biliyorum.

Neyse efenim.
Gördük ki tesadüfler güzel şeylermiş.

14 Şubat 2011 Pazartesi

yeniliğe açık olmak olamamak.

Pis bir huyum var.
Yeniliğe açık değilim.
Saçma sapan şeylerde baş gösteriyor mesela bu.
Odamın düzeninden tut, bilgisayardaki masaüstümdekilerin sırası hatta arka planına kadar.
Olmuyor yani.
Hayatıma yeni bi şey girdi mi yeni bir şey oldu mu kanım çekiliyor.
Bu bi ister obje olsun ister bi insan olsun.

Bir de fark ettim ki geçmiş ne kadar canımı yaksa da ben hayatıma giren her şeyde geçmişten bi şeyler arıyorum. Nasıl bir saçmalık nasıl bir psikoloji bu bilmiyorum. Eğer bu teşhisi koyulmuş bir hastalıksa söyleyin bana.
O yeni şey her neyse hele hele bir insansa bana geçmişten bi şeyleri anımsatmalı. Onda bunu bulmalıyım görmeliyim.
"o zaman daha mı çabuk alışıyorsun ona ?" derseniz hayır söz konusu daha çabuk alışmak da değil söz konusu sadece onu kabul edebilmek.

Ben bunları neden yazdım ?
14şubatta beynimde geçmiş, elimde kandil simidiyle aklıma geldi, yazıverdim.

Sevgililer gününüz mübarek ola.

12 Şubat 2011 Cumartesi

dedim ki bebeğim... 1

Dedim ki bebeğim ben odun bi insanım ve bu saatten sonra düzelebileceğime inanmıyorum.

10 Şubat 2011 Perşembe

100209100210

Bence ben bu günü çok da güzel kotardım.
Hiç üzülmedim.
Sıradan bir gün gibi yaşayıp geçebildim.
Oh be.

9 Şubat 2011 Çarşamba



Ödeviniz, bu akşam uyumadan bir kaç doz bu şarkıyı alıyorsunuz tamam mı şekerler ?
İyi geceler.

8 Şubat 2011 Salı

çok boş vaktim var, saçmalayasım var.

Efenim iyi akşamlar.
Can sıkıntısından bloga sarayım bu akşam dedim.
Gene aksatıyorum, aklımdakileri yazmıyorum, yazdığımda dişinizin kovuğuna gidecek şeyler değil ama işte.
Efenim bu akşam canım sıkkın çünkü babam 1saat önce Sinop için yola çıktı. Amcasının eşi vefat etmiş. Son yıllarda görmediğim için hayal meyal hatırladığım bu büyük nine için üzüldüm tabi ki ama babamın öyle birden pat diye gitmesi vs. Bir de yengesini çok severdi.
Gel gelelim asıl sorun biri böyle yoldaysa ben mümkünü yok o gece uyuyamam. En fazla 1saat hadi hadi olsun 1buçuk saat. Benimkisi de böyle bir manyaklık işte.

Bu yazıyı yazdıktan sonra blogun linkini değiştireceğim, umarım takipçiler için bi sorun olmaz.
Olur da bi sorun olursa bana ulaşırsanız cidden minnettar kalırım.


Bir de böyle bir şey var.



Pucca ve Sami Hazinses ile ilgili yazı yazmıştım.
Onur Gökşen'in kitabı da pek güzel. Benim vakitsizliğimden elimde süründü biraz ama olsun. Günler önce bitti yazısı şimdiye nasip oldu.
80lerin sonunda doğan birisi için Onur abinin anlattığı bir çok şey benim bilmediğim şeyler. Bilmediğin bir dünyada dolanıp durdum. Bazı yerlere bolca güldüm, bazı yerlerde üzüldüm. Okumayı düşünüp kararsız kalan varsa, samimi bir dille yaşamadığınız zamanlar hakkında bir şeyler okumayı isterseniz tam sizlik derim bende.

Akşam akşam konu bütünlüğü olmadan bu kadar saçmalamak yeter.
Herkese iyi geceler.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Bir filmi bir oturuşta izleyemiyorum.


Bilenler bilir evde film izleyeceksem o film asla tam zamanlı bitmez.
Mesela o film 2 saat mi, 4-4,5 saatte biter.
Film iyi olsa da. Yani sorun filmden kaynaklı değil, benden kaynaklı.
O yüzden birileri bana gelip, "sed film önersene." dediğinde duraksarım.

Neyse efenim bu cumartesi haftanın tüm gün yatakta yatıp yuvarlanmalık uyumalık renge büründüğünden mütevellit aldım kitabımı laptopumu attım kendimi yatağa.
Hedef belliydi.
Elimde haftalardır gidip gelen kitabın son bi kaç sayfasını da okuyacağım ardınca da film izleyeceğim.
-kitapla ilgili bir yazı ayrıca yazacağım-

Efenim hem oscar adaylığı hem de David Fincher'n filmi olmasından dolayı "The Social Network"u izlemeye karar verdim.

Ya kimseler kızmasın bana ama öyle aman aman bir film değildi.
İzle at dediğimiz türden de değil ama hiç izlememiş bir arkadaşım," hadi gel ben izlemedim birlikte izleyelim." dese ikinci kez izleyebileceğim bir film de değil. Arada bir film benim nazarımda.
Görsellik bilmem ne hoş da Mark o kadar hızlı konuşuyordu ki bazen altyazıyı okuyacağım diye 5-10 sn'ye geriye aldığım oldu yalan da değil.
Filmden anladığımıza göre Mark Z. facebookun fikir babası değilmiş. Çaldı desek çok mu ağır olur bilemiyorum ince bir kıstasta ama adam salak mı yoksa tam bi çakal mı çözemedim. Velhasıl izleyenebilir film o da David Fincher'n yüzü suyu hörmetine.


-bu afiş aslında film hakkında her zıkkımı anlatıyor-

23 Ocak 2011 Pazar

yazmadan olmazdı, fotolu 22 yazısı.

Doğum günümü tek bir gün kutlayamam ben, kutlu doğum haftası misali bir hafta boyunca kutlanmalı mantıyla gittiğimden mütevelli bu yazıyı yazıyorum efenim.
Ve ilk defa bu kadar fotograflı bir yazım olacak inşallah alışıp da bundan sonraki tüm yazılarım böyle olmaz. lgkjfdlgdflşg

22den umutluyum. İlk günleri pek güzel geçiyor.
Doğum günümde çalışan bir insan olarak güne biraz sıkkın başladım, ofisten bir hocayla ağız dalaşına girdik sinirlendim tabi ki sonrasında Sev'in odasına gittiğim an Çıtır'dan ses geldi, "Seda hanım bir dakika bakar mısınız ?" gittim tabi ki. Gittim bir de ne göreyim. Bana çiçek gelmiş !


fotoğrafı evde çektim. Ofiste çekmek aklıma hiç gelmedi.

Ben mutluluktan uçuyorum aklımda bir isim var -hayır pamuk değil- ama yani diyorum o neden böyle bir şey yapsın.
Şimdi böyle söyleyince de çok gizemli oldu ama sandığınız gibi değil. Aslında gizemli ama anlatmayacağım hayır. İşin ucu tumblr'a dayanıyor ve oradaki bunalım yazılara dayanıyor ama artık ne onda ne de ben de bunalım olmadığını düşünüyorum.
Ayrıca sandığınız gibi romantizm falan değil efenim ! Bildiğin bir polisiye kahramanından geldi o çiçekler.

Neyse konu dolandı.
Ben çiçekleri aldıktan sonra afallamış bir halde Sev'in odasına geri gittim ama nasıl ağlıyorum neden ağladığımı da bilmiyorum. Tamam ilk defa çiçek almıyorum ama ilk defa bu kadar güzel bir buket alıyorum.

Sonrasında ofiste Sev elinde minicik bir pastayla geldi. Ofiste cumaları 3-4 kişi olduğumuz için biz bize kutladık. Çalışma hayatımda ilk doğum günüm bu da ayrı bir deneyim oldu. (:

Sonrasında ne annemden ve entresandır ki meleğimden de ses soluk çıkmadı. En sonunda dayanamadım ben aradım, beybi ne yapıyorsun falan derken doktordan çıktığını acil eve gitmesi gerektiğini söyledi eve geçince tekrar konuşalım belki bi Starbucks yaparız dedi. İyi dedim. Geldim eve. Evde de bi hareket yok. Sadece annem içine kabartma tozu koymayı unuttuğu bir kek yapmış. fjgodjgkdşlkfg Tadı cidden çok güzeldi ama. Neyse anne dedim kimseyi çağırmadın dimi yatıcam ben çekemem doğum günü dedim. Aaa bi dakika ondan önce annemle babam elimdeki çiçeğe şaşırdılar tabi. (Çiçekle eve giderken yaşadıklarım ayrı bir yazı olur ya neyse. lfkdlgjfdlkg ) Babam ofisin hediyesidir sandı, annem pamuktan ya da yeni birindendir diye düşünmüş.
Sonrasında kapı çaldı heh dedim geliyor birileri ah anne derken meleğim elinde minik bir pasta yanında Aynur teyzem kapıdalar. Nasıl mutlu olduğumu söylememe gerek yok bence.
Cidden beklemiyordum evet belki basit şeyler ama ben beklemiyordum.
2 senedir doğum günlerim istediğim gibi geçmediği için bu sene bu olanlar o kadar mutlu etti ki beni 2 gündür ağzımın yara olmasına rağmen kocaman kocaman sırıtıyorum.

Yılışıklığın dibine vurayım hediyelerimden de bahsedeyim.

Puantiyeye ayrı ölürüm siyah tişörtün düzlüğüne aldanmayın kollarına bayıldım, kapri desen ayıl bayı ama ama ama beni orada Chuck amcanın kitabı bitirdi. Hani bana hediye almak isterseniz kitap alın derim ya ben meleğim durmuş durmuş Chuck kitabını almış.

İnanıyorum 22 güzel geçecek.
Beni yanıltırsa 23e girdiğim zamanlar arkasından çok fena söverim. Şimdiden göz dağı vereyim de.

Son olarak
polisiyeye heyecan katsın diye bu da.
~hafıza.

21 Ocak 2011 Cuma

iyi ki doğdum gördün bak 22 oldum (:

Bugün benim doğum günüm ve geride kalan yaşımla ilgili uzunca bir yazı yazmak geliyor içimden.
21 bunu hak ediyor mu bilemiyorum ama deneyelim bakalım.

Güzel hatırlayabilir miyim bu yaşı bilmiyorum.
Güzel şeyler olmadı değil.
Ama nedense buruktu bu yaş genele bakıldığında.
Gidenler oldu.
Biten bir okul.
Kopmak zorunda kalınan arkadaşlar.
Ağır depresyon.
Biten bir ilişki.
(lan cidden kötü bi yaşmış böyle yazınca daha net anladım. lgjfgldjk )

Oha olm bütün hevesim kaçtı yazarken.

Ne olduysa hep 21 sonlarına doğru oldu ama.
Bir şehri bırakıp gidecek kadar depresyona da soktu, bir maille yüzümü güldürecek kadar neşelendirdi de. Ama gene de ben 21i pek iyi anacağımı sanmıyorum.

Her neyse.
Bugün benim doğum günüm ve inanıyorum ki 22 süper geçecek.!
-hissiyatlı insanım ben, anlarım.-



17 Ocak 2011 Pazartesi

ne dinliyorum - 6


Çoştum, günün 2.yazısı.


Ne zamandır ne dinliyorum yazmıyordum. Büyük Ev Ablukada ile bu araya son veriyorum. Nasıl mutlu oluyorum bu adamları dinlerken tarif edemem.

afiyet olsun.

işyerinde saçmalarsam böyle olur.

Blog'ta ipin ucunu kaçırınca bir türlü toparlayamıyor insan. Millet söyledi de inanmazdım meğerse ne kadar haklılarmış.
Sürekli düzenli yazı çıkaranlara cidden imreniyorum valla.
Ben yazamasam da takibinde olduğum blogları okuyorum.
Zaten onları da okumasam bloggera falan uğramam diye düşünyorum.
Tamam vurmayın aaa.

Benim şu ara düzenli yapabildiğim şeyler değişmiyor.
Ev-iş-iş-ev.
Bir de düzenli olarak maillerimi kontrol ediyorum. (hafızıma saygılar.)

Bir de ölümüne asosyal oldum.
Tek izin günümde bile dışarı çıkmıyorum.
Çıkmaya niyetlendim 2 hafta önce o zamanda bel ağrısından çıkamadım. (bahanem oldu açıkcası.)
Hiç içimden sosyalleşmek gelmiyor.
En son Taksim'e ne zaman gittiğimi cidden hatırlamıyorum.
İnsan asosyalliğinin farkında olur muymuş bilmiyorum ben ben gayet farkındayım.
Ama hiç içimden sosyalleşmek gelmiyor.
İş çıkışı değil alışveriş yapmaya markete gitmeye bile inanılmaz üşeniyorum.

Klavye delikanlısı oldum sürekli pc başındayım.
Twittiyorum mütemadiyen.
-twitter ve tumblr linklerimi bilerek kaldırdım. Özellikle özellikle tumblr'ı, herkesin görmesine cidden gerek yok. -

Pc başında olmama rağmen entresandır ki tek başıma film izleyememe sorunsalım gittikçe büyüyor.
2 saatlik filmi 4 saatte bitiren ben şimdilerde bir filmi 2 günde bitiriyorum.
(Tanrım gittikçe deliriyorum sanırım.)
Oysa ki izlemek istediğim o kadar çok film var ki.

Kitap okumadığımda başım ağrırken şu ara kitap okuduğumda başım ağrıyor.
Aylar öncesinde aldığım kitaplar raflar öylecene duruyor.

Silkelenip kendime gelmeliyim gene.
Yazarken bir daha anladım.
Hatta önceki yazdıklarım aklıma geldi.

Havalardandır belki de bu durum bilemiyorum ama mutsuz değilim de bitmek bilmeyen bir yorgunluk var üstümde.

Cuma günü doğum günüm ve ilk defa bir doğum günüm için bir planım yok.
Beklediğim bir süpriz yok.
Doğum günü geri sayımı bile yapmıyorum.

"En kısa zamanda görüşelim, çok özledim." arkadaşları biriktiriyorum bir de.
Hepsiyle tek tek görüşüp özlem gidermeliyim, toplanıp kafamı kıracaklar diye aklım çıkıyor.

Dur bakalım havalar biraz daha açsın ben toparlanırım.


Herkese iyi haftalar.


6 Ocak 2011 Perşembe

başlık bulmaktan zorlanıyorum, saçmalıyorum.

Ben de çok isterim size iş yeri maceralarımı anlatayım, vay efendim bi yakışıklı geldi salyam aklı diyeyim ya da ofiste kim kimin ardından ne konuşuyor yazayım sonracığıma efenim çok eğleniyoruz falan diye döktüreyim amma velakin yok. Varla yok. Olsa da kafamızı kaldıramıyoruz bile yoğunluktan.

Her sabah aynı saatte kalk.
Hazırlan.
İşe git.
Çalış çalış çalış.
Salı perşembe derse gir.
Akşam eve git.
Yorgunluktan yerinden kalkama.
Kalktığın anlarda ağzına bir kaç lokma bi şeyler atıver sonra duşa gir sonra at zıbar ertesi.
Sonra tekrar en baştan.

Ha bir de her akşam yarın ne giysem diye düşündüğüm anlar oluyor ki en sonunda pes edip sabah elime geçen ilk şeyleri giyip çıkıyorum.

Biraz adaptasyon sorunum var sanırım.
Neyse bu başka bir yazı konusu olur çünkü o kadar çok şey geçiyor ki içimden.


İyi geceleeer. ^^,