31 Aralık 2012 Pazartesi

2012'nin son yazısı!

Uyudun mu? Bu saatte uyuma bence ya, bak 2012'nin son yazısını yazıyorum sana.
2013'le ilgili dileklerimi ve istediklerimi yazdığım bir taslak vardı ama baktım hep çok saçmalamışım hem de çok uzatmışım gerek yok dedim, sildim.
2012 iş-güç-kariyer olayları dışında benim için iyi geçti. Hani en kötü günümüz böyle olsun denilir ya aynen öyleydi. Ben mutluydum, genel itibariyle etrafımdaki herkes mutluydu.
Anlayacağın 2013'den en temel dileğim 2012 gibi devam etmesi ve artık istediğim gibi bir işe başlamam. (Fazla yayıldım evde biliyorsun. Sıkıcı olmaya başladı bu durum.)
Geri kalan heeeer şey aynı kalabilir. Zaten çok fazla bir dileğim yok. Her sene aynı şeyler. :)
Ve sana gelince:
Senin ve sevdiğin herkes için 2013 süpersonik geçsin.
Ne istiyorsan yapabildiğin, inanılmaz mutlu olduğun, sevdiğin herkesin her zaman yanında olduğu, kendini hiç yorgun hissetmediğin, zamanın sana yettiği, para sıkıntısı hiç çekmediğin, okulun ya da işinin tam istediğin gibi gittiği, hayatının aşkını bulduğun -hatta belki de evlendiğin-, istediğin her şeyi alabildiğin, izlemek istediğin her filmi ve oyunu izlediğin, tüm merak ettiğin kitapları okuduğun, bol bol gülümsediğin, alarmından önce kalkıp güne dinç başladığın, artık diğerlerini takmadığın, yalnız kalmaktan o kadar da korkmadığın, en kötü anlarda bile kalbinin sesinin susmadığı ve beyninle çakışmadığı, hiç üşemediğin, hiç sıcaktan bunalmadığın, gücün hep seninle olduğu eşsiz bir yıl diliyorum sana.
Bir de bunca zamandır olduğu gibi 2013'de de beni yalnız bırakmamanı diliyorum.
Öperim.


29 Aralık 2012 Cumartesi

sevgili günlük vol.17 - günü birlik yolculuk ne kadar yorucu olabilir ki?

Nbr?
Ben yorgunum valla.
Enteresan bir şekilde yorgunluğumu atamadım ve ben kendimi her bu kadar yorgun hissettiğimde hasta olurum.
Yılbaşı arifesi hasta olmak istemiyorum of hayır!
Her gün sana gelmek, seninle konuşmak iyi geliyor.
2akşam konuşmadık ya birikti gibi hissediyorum.


Perşembe gecesi sırtımda çantam ile yollardaydım.
Çantayı hazırlamak zor da olmadı. Hatta Canon'u yanıma almayacak olsaydım belki sadece kol çantamla giderdim ama iki iki çanta -hep fotoğraf makinesi hem benim çantam- ile yürümeyi sevmiyorum.
Yanıma alacakların tüm tikleri tamamlandıktan sonra annemle vedalaşıp önce derse sonrasında Aylinime gittim.
Dersi dinleyemedim. Gözüm sürekli saatimde. Sürekli kendime daha vakit var diyip durdum ama bastırmadığım bir heyecan ve mutluluk vardı.
Yolculuktan önce Aylinim görmek iyi geldi. Heyecanımı bir nebze olsun attım sanki.
Neden bu kadar heyecanlandın diye sorma inan ben de bilmiyorum.
Sonrasında gece 1buçukta Ankara otobüsü.
Yol boyu uyu-uyan, yola bak-kork, şarkıyı değiştir modunda geçti.
Tekli koltukta olduğum için rahattım ama gene bir hata yaptım ve ilk sıralardan bilet aldım.
İlk 3 sıra benim kabusum resmen.
Gözüm sürekli yolda oluyor, korkuyorum şimdi çarpıcaz diye panikliyorum.
O anlarda hiç hoş değilim cidden.
Sonrasında 7buçukta orada olacak denilen otobüs 6buçukta Aşti'de oldu.
Ekspres hat değildi! Yolda bir de yarım saatlik mola da vermiştik.
Bütün yolcular gibi bende şok oldum.
Buna sevinenler vardı ama benim gibi yemin törenine gidecek olan aileler ne yapacağını bilemedi.
Hafızın ailesiyle 8gibi Aşti'de buluşacaktım. Tüm planlarımı ona göre yapmıştım. Otobüsten indikten sonra yarım saat benim için yeterli olacaktı kahvaltı ve diğer hazırlıklarım için. Sonrasında zaten direkt Etimesgut'a gidecektik ama ama ama!
Sabahın 6buçuğunda gözüme ilk görünen yere girdim. Kahvaltımı yaptım. Tek başıma değil kahvaltı yemek yemek bile benim için o kadar zor ki. Bir de sabahın köründe mıymıntı bi halde atıştırdım bir şeyler. Vakit öldürmeye çalıştım pek olmadı, sonra gittim makyaj yaptım en hafifinden.
Sağ olsun cildim aşırı heyecan ve stresten patlama yaşadı. 2-3 sivilce yolda bana eşlik etti!
8de gelen hafızın ailesiyle birlikte Etismesut yollarına düştü.
-Abisi ve annesiyle daha önceden tanışmıştım. Sana anlatmadım. Ama dün babasıyla da tanışınca domates şeklinde dolaştım.-
Kocaman bir alandaydı askeriye.
Zaten dünyanın ya da Türkiye'nin -tam emin değilim.- en büyük tümeniymiş.
Belli zaten!
Oradaki ayrıntılara girmeyeceğim ama tören 1 saat, hafızın tüm işlerini halledip bizimle buluşması 2 saat sürdü!
Bekle bekle askerler gelmiyordu o durum cidden can sıkıcıydı!
Gelincede zaten...
O kadar asker o kadar çok aile. Bendeki duygu patlamasını tahmin edebiliyorsundur.
Sonrasında aldık hafızımı, nereye gitsek diye düşünürken -ve hiçbirimiz Ankara'da bir yer bilmiyorken- dedik en iyisi Ankamall'a gitmek.
Dediğim gibi hem yer bilmiyoruz hem ben acaip üşüyordum.
Yemek yedikten sonra bir şeyler içmek için Mudo Cafe'ye geçti. Güzeldi gayet.
Yorgunluk ve uykusuzluktan 1dakika kadar oturduğum yerde daldım! Etraftaki tüm sesleri, tüm muhabbeti duyuyorum ama gözlerimi dinlendirmem lazım biliyorum Allah'm napcam derken dur 2saniye gözlerimi kapatayım en iyisi, düşüncesi 1dakikalık içimin geçmesine neni'nin (neni Gürcüce anne demek ve hafız annesine Neni diyor.) bırak kızı uyusun zaten çok yorgun cümlesini duymama sebep oldu. Tabi ben o an, ""Yok ben uyumuyorum ya gözlerimi dinlendiriyorum." dedim ama çılgınlar gibi utandım.
Sonrasında neni hafızın babasını ve abisini hadi biz biraz dolaşalım diye aldı ve başbaşa kaldık.
İnanır mısın ne konuştuk neler anlatabildim bilmiyorum o kadar kısacık geldi ki bana.
Ailesi var diye utandığımdan sarılamamıştım, kocaman sarıldım ve buna ne kadar çok ihtiyacım varmış bir kez daha anladım.
O yokken olanları, sana anlattıklarımı, arkadaşların son durumlarını tek tek anlattım.
Her gün yazdığım mektupları da verdim. Çok mutlu oldu.

Sonrasında saat 5e doğru kalktık.
5de Etimesgut'ta buluşmak üzere SahteHesap'la sözleşmiştik. Oraya gidip de onu görmeden gelmek olmazdı.
Sonrasında 5buçuk ekspres otobüsüyle geri dönüş.
Ağlamadım zırlamadım ya bakma öyle!
Ama bundan 2sene önce 2010 ekimde İstanbul'dan kaçarcasına gittiğim 1 hafta kaldığım, her uyandığım gün küfür ettiğim sevmediğim şehir onu gördüğüm andan itibaren kendini sevdirdi bana.
Barıştık Ankara'yla.

Sonrasında hafız bugün öğlen uçağıyla Ankara'dan Erzincan'a uçtu.
Anlayacağın aklım şimdi Erzincan'da.

-----

Bugüne gelirsek.
Bıraksan tüm gün uyurdum ama olmadı işte.
Yorgunluktan deli gibi somurtan beni kargo karşıladı.

bilerek bulanık çekilen fotoğraf. :)


Güzeller güzeli Merve'nin çekilişine katılmıştım. Pek ümidim de yoktu açıkcası ama kazanan ben olunca çok sevindim çünkü hediyeler,

:)

bunlardı! Özellikle o ojeleri arayıp da bulamadığım için deli üzülüyordum. Hangi Gratis'e sorsam o koleksiyon artık bitti elimizde kalan ürünlerini satıyoruz diyorlardı. Ve ben ne o ışıltılı pudrayı ne ojeleri bulabiliyordum. Allığı ise bir yerde görmüştüm ama kırıktı başka bir Gratis'te ise son dakika almaktan vazgeçmiştim bu çok kırmızı kullanamam diye.Bu arada ben simli oje sevmezdim yakın vakte kadar sadece 1-2 tane ışıltılı ojem vardı sürmezdim bile son birkaç aya kadar ama şimdi elim direkt böyle ojelere gidiyor ee bi de yılbaşı konseptine çok uygunlar! Nasıl beğendim anlatamam! Allık sandığımdan çok daha hafif, ışıltılı pudra ise süper süper. Ama itiraf ediyorum en çok bayıldığım makyaj çantası oldu! Podufuk pofuduk ve tam çantama atmalık. Kocaman makyaj çantalarını sevemiyorum ben.

Yuh amma konuştum ben!
Başın şişmedi inşallah.
Aslında anlatmak istediklerimin 10da1ini anlattım sana.
Ankara'da olan Ankara'da kalsın mantığını işliyorum. Sana güvenmediğimden değil de... NAZAR! (:

Ben şimdi yatıp yuvarlanmaya devam etmeye gidiyorum.
Sen bunları okuyunca ses et.
Çok konuşmuşsun bu kadar uzatma diye ya da aynen devam de ki yolumu çizeyim.
Öperim.


26 Aralık 2012 Çarşamba

Ben bugün.... -5

Ben bugün onca zaman sonra bir arkadaşımla buluştum.
Ona hep çiçeeeem derdim. Hala daha öyle diyorum zaten.
Özlemişim. Özlem giderdik. Eskileri yad ettik, az dedikodu yaptık.
Ben ona onla görüşmediğimiz zamanlarda olanları anlattım. Benim için sevindi.
"Seni böyle mutlu gördüğüme sevindim." dedi. Sırıttım.
Uzunca bir süre konuşmadığın ama görüştüğünde hala daha aynı elektriği yakaladığım arkadaşlarımı çok seviyorum.
Onlar iyi ki varlar.
Tıpkı senin gibi.


Ben de bir heyecan.
Cumaya az kaldı.
Yarın gece yolculuk.
Yapacaklarımı unutmamak adına notlar aldım.
Az önce telefonda hafızım, "buralar soğuk ona göre giyin gel." dedi.
Önlemleri almak lazım.
Bir de mp3'deki -evet mp3, evet ipod'm yok ve evet onca saat telefonum şarjı yetmez.- şarkıları yenilemem lazım.
Yoldayken en çok Mor ve Ötesi'ni dinlemeyi sevdiğimi fark ettiğimden beri, en iyi yol arkadaşım onlar oldu.
Şimdi lafı uzatmadan gidiyorum, playlistimi hazırlıyorum.
Sen ben yokken bol bol müzik dinle, gel buraya yorum olarak en çok ne dinlediğini yaz olur mu?
Öperler.
Nbr?
Önerilen dizilere bakıyorum da.
Modern Family indi ama Girl 10bölümmüş, SATC'nin 20li versiyonlarıymış eee zaten 25-30dk'lıkmış diye izlemeye giriştim ama...
Kızmayın bana ama biraz şişirilmiş midir nedir?
4.bölümü bitirdim şu an.
İzlemeyi de bırakmıyorum da bakalım ilerleyen bölümlerde neler olacak.
Ha bir de şunu gördüm, çok güldüm. Tek bizim ülkemizde yokmuş demek böyle şeyler dedim.

İzlemeye devam edeyim.
Akşam gene gelirim.
Anlatacaklar bol, heyecan dorukta.
Öpcük.

24 Aralık 2012 Pazartesi

dedim ki bebeğim... bana dizi önerin.

Çok dizi izlemem biliyorsun.
Son yıllarda Türk dizilerinde izlediğim bir tek Öyle Bir Geçer Zaman Ki vardı, o da bu sezon bence saçmaladı.
Gossip Girl bitti. - İçimdeki ergen bu durumu hala kaldıramadı ya.-
New Girl'den ben sıkıldım. -Bir de artık dizimag'n yayınlamaması da etken tabi, başka sitelerle de ben uğraşmaıyorum.-
The Big Bang Theory ve How I Met Your Mother desen zaten güncel, haftada  bölüm yetmiyor.
Eskilerden bir tek ara ara Lie to Me'ye bakıyorum.
Anlayacağın bana şöyle çıtır çerez 20-30dk'lık dizi lazım beni sıkmadan.
Ben de döndüm Twitter'dan dedim ki bebeğim, bana dizi önerin.
Twitter'dan yazınca şu arkadaşlar önerirdi.
İzleyeyim, sana da ses edicem güzelmiş ya da değilmiş diye.

ahanda izlenecek arkadaşlar.

23 Aralık 2012 Pazar

Ama arkadaşlar iyidir iyi.

Nbr?
Bu hafta bol yazılı oldu bence.
Güzel de oldu.
Hep böyle olur inşallah da "yazı yazsana ya!!!" diye darlamaların biter.
Neyse.
Ne düşündüm bak şimdi.
Fark ettim ki çocukluğum birlikte geçmiş, çocukluğunu bildiğim insanlardan kopamıyorum ben. Hep bir sevgi, hep bir özlem var onlara.Aradan yıllar da geçse de bu böyle. İlerleyen yaşlarda edindiğim kişilerden ise çok çabuk bir vazgeçiş, eee bununla mı uğraşacağım ben tavrı.
Az önce yıllardır görmediğim bir ilkokul arkadaşımla twitter'dan mentionlaşırken aklıma geldi bu.
İlkokul ikide aynı sırada oturmuştur. Sonrasında çok da güzel bir arkadaşlığımız olmuştu. Lise başlayıp herkes bir yerlere dağılınca ve Facebook'un bizler tarafından keşfine kadar bir çok arkadaşımdan olduğu gibi ondan da kopmuştum. Ha bunca zamandır hadi görüşelim muhabbeti olmadı, hep bir "bir ara görüşelim"ler oldu ama iş güç okul derken fırsat olmadı. ( Bir ara muhakkak görüşelim insanlarına pek kızamam ben. Bunu suistimal eden arkadaşlarım var biliyorum ama gerçekten vakti olmayan arkadaşlarım da var.) Çok kısacık bir anda ilkokul arkadaşlarımı düşündüm.
4.Levent'teki 12Eylül İÖO'da okudum ben 8sene. Biz mezun olup gittikten sonra yıkıldı bizim okul, süper bir okul yaptılar ismi de değişti.
8 sene sınıfımı bile değiştirmeden birlikte büyüdüğüm insanların birçoğu Facebook hesabımda var.
Ana sayfama feed'leri düşünce bazen tıklayıp bakıyorum da hiçbiri hiç değişmemiş, hala bıraktığım sevimlilikte hala bir yerlerde bıraktığım kardeşim gibiler.
Aynı şeyi lise arkadaşlarım için söyleyemem valla!
Okuduğum okulun konumundan mıydı yoksa sınıfın kalabalıklığından mı bilemiyorum. Lise diyince bende şöyle bir "ııyyyyy" ifadesi suratıma yerleşiyor.
dfkgndgndkngkdg
Diyorum ya sana daha sonraki yıllarda edindiğim arkadaşlarla bir uyuşmamazlık oldu.
Hala daha görüştüğüm 1-2 kişi var ama.
Bilemiyorum belki de içimdeki çocuk en çok o okuldayken mutluydu.

Sende de var mı böyle şey?
Çocukluk arkadaşlarına daha bir hassasiyet ya da bitmek bilmeyen bir özlem?
Bu konuda yalnız kalırsam çok şaşırırım zira.
:)
Öperim lan.


22 Aralık 2012 Cumartesi

Blogum 4 yaşında!

Vay arkadaş şaka gibi resmen.
Sen onca zaman bir sürü blog oku dur, sonra bunları böyle takip etmek zor oluyor en azından bir blog açayım  hem yorum da yazarım derken blog yazmaya başla sonra 4 sene geçsin.
Sadece kendime ait şeyler paylaştığım burada bir sürü iyi yürekli insanla tanıştım. Kimisini hiç görmedim ama bıkmadan konuştum dertleştim, kimisiyle görüştüm ve en yakınımdan daha yakın oldu. Ve bu blog her zaman "iyi ki yapmışım" listemde hep en üst sırada olacak.
Bunca zamandır okuyan, yorum yazan, mail atan, akıl veren - akıl alan kısacası bu blog üzerinden benimle iletişime geçmiş herkese sonsuz teşekkürler.
Beraber nice mutlu yaşlara!
:)

20 Aralık 2012 Perşembe

Mimledim! Blog listemde görmek istediklerim ve istemediklerim

Blogunu çok yeni keşfettiğim ama son birkaç gündür birçok yazısını okuduğum blogger arkadaşım Melodram beni mimlemiş.
Mimlerle aram iyi değildir. Onca şeyde mim'lendim, unuttum yapmadım birikti derken saldım gittim.
Uzuuuuuunca bir zaman sonra tekrar bir mim gelince hem de blogumda hiç bahsetmediğim bir konu olunca heh dedim, bunu yazayım.

Blog listemde görmek istediklerimi ve istemediklerim sorulmuş. Aslında o kadar çok ve bir o kadar da Melodram'n düşünceleriyle aynıyım.

Görmek istediklerim : 4 yıldır blogumda yazıyorum, yazmadan öncede takip ettiğim birçok blog vardı. Takip ettiğim onlarda çeşit blog var ama bunları takibe almamdaki en büyük etken yazarının samimi duruşu. Günlük, makyaj blogu, yemek blogu, kitap tanıtımı blogu, DIY projeler yapan bloglar, lifestyle olanlar yani her çeşitten envai blog takip ediyorum ama samimi değilsin takip etmiyorum ya da zamanla samimiyetini kaybettirdiyse üşenmiyorum listemden kaldırıyorum. Ciddiyim.
Bir de görmek istediklerimden bir tanesi de, sık sık güncellenen bloglar. Bayılıyorum onlara! Siz yazın ben okurum, hem de bayıla bayıla.

Görmek istemediklerim : Offf işte bu konuda çenemi hiç açmasam mı aslında? Neyse sıralamaya başlayayım. Full reklam olan bloglardan bıktım açıkçası. Bunu en çok makyaj bloglarında görüyorum bu ara. Bir bülten çıkıyor hepsinde aynı şey! Bilmiyorum bu işten para kazanıyorsunuzdur belki, haklısınızdır ya da haklı olduğunuz yerler vardır ama blog paneline girdiğim x markasının 21654631 tane blogta reklamını görünce gına geliyorum.
Gene aynı şekilde makyaj bloglarındaki firmalardan gelen ürünlerin ballandıra ballandıra anlatılmasından nefret ediyorum ve takibi kaldırıyorum. Dürüst ol canımı ye.
Yorum olarak, "bloguma beklerim." diyip link yazan arkadaşlar.... Ah size ne desem bilmiyorum! Susayım. Ama bi bitiniz bence.
İnanılmaz bir stili olduğunu zanneden ama çarşamba pazarı görüntüsünden çıkamayan arkadaşları da görmek istemiyorum.



Ben en iyisi bu yazıyı keseyim. :) Samimi olun canımızı yiyin bence.


Mimlediklerime gelince! Bu yazıyı okuyup "Sed, bu konuda benim de söyleyeceklerim var ya!" diyen herkes yazının altına yorum bıraksın, bloguna yazınca da ses etsin okuyayım!

Öpcükler efenim! ^^,

19 Aralık 2012 Çarşamba

Ben bugün.... -4



Tam emin olmamakla birlikte 4 ya da 5 sene önce tüm yaz bu şarkıyı dinlediğim aklıma gelince gözlerim bi' dolmadı değil hani.

İyi geceler yavrucum öpüyorum gıdından.

18 Aralık 2012 Salı

Ben bugün... -3

En son ne zaman 3 gün üst üstte yazı yazdım acaba? Sanırım daha önce hiç olmadı bu!

Ben bugün Sev'in "Acil ofise gel, anlatmam gerekenler var." cümlesi üzerine kalktım yanına gittim ve şunlarla karşılaştım :

Twitter'ın bana kazandırdığı bir tanecik dostum bana süpriz yapmış ve bu şalı almış! Renkleri şahane! Özellikle kışın şallar benim vazgeçilmezdir! Hele ki siyah ve mavi şallarımı çıkarmak bilmem. Ben bunu takmaya kıyamam. :) Nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim ya. Eşek herif! (:
Yves Rocher'ın narlı ürünlerini ise Sev almış! YR hakkında konuşurken benim oradan aldığım hiçbir ürünüm yok diyince bunları almak içinden gelmiş!
Yılbaşında 10günden fazla var ve ben hediyelerimi almaya başladım. Kehkeh! :)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Ben bugün...-2

Ben bugün Ali Sami Yen Sokak'ın oralardan geçip giderken üzülüp sonrasında ışıkları kapalı sınıfta tanımadığım etmediğim insanları bastım. kfngfdklgnklgndkg
Suç benim. Vaktim var bari gidip geçen haftanın notlarını okuyayım diye neden sınıfa çıktım ki git bi kafede otur di mi?
O değil de kafalarına bizim evin anahtarını atacaktım eve gidin be! diyerek.
gfjndlkfngdlng

16 Aralık 2012 Pazar

Ben bugün... - 1.

Burası madem benim günlüğüm diyorum ki daha düzenli ve her gün yazayım. Çocukken defter günlüklerime yazdığım gibi olsun. Hem o geri döndüğünde blogumu da okur her anımı bilir.
Sen şimdi diyebilirsin ki "kızım deli misin çocuğa ayrı bir yere kağıtlara yazsana." Yazıyorum da olsun işte hazır ona yazıyorken blogumdan da uzak kalmayayım. Hem belki sonunda istediğim kıvama getiririm burayı.
Aslına bakarsan her günüm birbirinin aynı şeklinde geçiyor ama olsun her gün hatırlanmaya değer sonuçta.

O kadar çene yaptıktan sonra bak ben bugün neler yaptım.
Pazar gününün en orta yerinde olan 2-4 arası dersime gittim. Mecidiyeköy sarı kırmızıydı. Keşke hafızımda burada olsaydı dedim. Olsun daha gidilecek çok derbi var diyip kendimi avuttum.
Ders çıkışı Aylinimle seneler sonra birlikte Akmerkez'e gittik ki kendisi seneler önce Akmerkez'deki hikayemizi yazmış. Okuyup kocaman sırıttım! Tıktık
Hafızım aradı, 3dk kadar konuşabildik. Daha 1hafta olmadı gideli ama bana o kadar uzun zaman gibi geliyor ki. Hobbit nasıldı diye sorunca bir burkuldu içim. Onca zaman bekledik o askere gitti. Olsun.
Evlerimize hem bu kadar yakın olup hem de bu kadar ters yönde olan AVM'ye alışık olmadığımızı ve girmemiz gereken mağazalar burada değil diyerek çıktık Metrocity'e gittik.
Kışı seviyorum evet ama insanları avm'ye sürüklüyor. :(
Gerekli alışverişler yapıldıktan sonra oturduk, yorgunluk kahvelerimizi içtik.
Aklım bir yandan maçta bir yandan da totem yapma derdindeyim.
HAHA! Bu sefer de işe yaradı. Kızsam mı bilmiyorum da izlemediğim her kritik maçı alıyoruz abi bu nedir? dfkngdflkngdklfg
Sonrasında evlere dağıldık işte.
Aaa bu arada girdiğim banka sınavı sonucu açıklanmış. Küfürler eden 10binlerden biri de benim.
Sokayım böyle işe.

İyi geceler sayın bunu okuyan. Öpcükler! ^^,

12 Aralık 2012 Çarşamba

12.12.12 size umduğunşeyi getirdi mi bilmiyorum.
Hani bu özel tarihte bir post yazayım diyorum ı ıh çıkmıyor bir şeyler.
Hele bugün pek imkanı yok gibi.
Çünkü bugün hafız askere gitti.
Çünkü içim biraz buruk.

6 Aralık 2012 Perşembe

İstanbul Efendisi ve büyük buluşma!

Naber yavrum?
Oyuna gideli bir hafta oluyor ama yazamadım işte.
Yoğunluktan da değil hani, üşengeçlikten valla.
Ama bu oyun daha bir özel.
Çünkü ailece gittiğimiz ilk oyun. Artı yanımızda misafirimiz biricik hafızım da vardı.
Kehkehkeh.

Şehir Tiyatroları İstanbul Efendisi için şöyle yazıyor,


Kendine damat beğenen bir baba kızının başka birini sevdiğini öğrenirse ne yapar? Savletî Efendi, kızının gönlüne yön vermek için cinlere perilere bel bağlamıştır... Musahipzade Celâl, İstanbul Efendisi ile Osmanlı'nın Lale Devri'nden sonraki gündelik yaşantısını ve sosyal ilişkilerini hicvediyor.

Engin Alkan'ı TRT'de oynadığı 7.Numara adlı dizide tanımıştım. O zamandan beri çok çok çok severim. Ayakta alkışlanacak insan! Bu sezon hem oynadığı hem yönettiği iki oyunda da kendisine hayran kaldım! Emeğine yüreğine sağlık. (Tarla Kuşuydu Jüliet'e de kesinlikle gideceğim! )
Bunları söyledikten sonra oyunun diğer oyuncuları hakkında da söz etmezsek olmaz.
Sevinç Erbulak'ı ve Çağlar Çorumlu'yu ilk defa sahnede izledim. Çağlar Çorumlu'nun oyunculuğu dillere destan. Bayıldık ailece.Komik. Çok komik.
İzlediğim oyunlar hakkında spoiler vermemeye çalışıyorum ki meraklan ve git diye. Bundan önceki yazımdaki oyunlara da gidin dedim ama senin için biraz hatrım varsa cidden git bu oyuna. BAYILACAKSIN!
Bir itirafta bulunayım, ben biletleri Lüküs Hayat için almıştım taa ekim ayının başında. Kasım başı mail geldi. Oyun programında değişiklik diye. Belki biliyorsundur. Zihni Göktay rahatsızlandı. Acil şifalar diliyorum kendisine. Umarım bir an önce sağlığına kavuşur.  O sebeple Lüküs Hayat biletlerimiz İstanbul Efendisi'ne döndü. Ailecek ilk defa tiyatroya gidecektik. Oyun hakkında olumsuz bir yazıya hiç denk gelmedim. Bir de Engin Alkan yönetmen olunca tamam dedim sorun yok.
Ama diyorum ya sana git bu oyuna. Arkadaşlarımı ayarlayabilirsem ben bir daha giderim diye düşünüyorum.
Kağıthane Sadabat Sahnesi'nde izledik biz. Genişçe bir salon. İyiydi.
Oyundan çıktığımızda gülmekten yüzümdeki tüm kaslar ağrıyordu.
Dedim ya sana spoiler yok diye. Git izle, gül-eğlen beni hatıla.

Gelelim o akşamın bombasına.
Lüküs Hayat'a ailece gitme konusunda önce kardeşim semito ve hafızımla birlikte gitmeyi planlıyorduk ama babam böyle bir şey teklif edince, "benim daha önceden başka bir arkadaşımla planım vardı ona ayıp olacak." diyince annem konuya el attı : Arkadaşında gelsin. Arkadaşım diye bahsettiğimin kim olduğunu bildiğinden bir şey çaktırmadı babama.
Oyun günü gelince de oyuna 20dk kala oyuna gittik, bizden bir 5 dakika sonra da hafız geldi.
Ailemden sana çok bahsetmedim galiba. Sanırım bir yazımda babamda bahsetmiştim. Ters bir tepki vermeyeceğini biliyordum. Adam pamuk şeker. Hafızı şöyle bir süzdü, tanıştı. Ha ertesi gün bana bir sürü soru sordu tabi dfjkgdjngdjkfng. Olsun. Annem göründüğünün aksine inanılmaz çekingendir. Oyuna girmeden ve oyun arasında az biraz sohbet etti. Ertesi gün tabi başımın etini yedi çocukla çok konuşamadım, ayıp oldu vs diye. jfbgjdkfbgdjkgn Sana diyorum ailecek deliyiz.

Babam : Kızım dün akşamki arkadaşın .................(20dk sonra) nereden arkadaşın?????????

Ama sandığımdan, düşündüğümden çok çok çok daha güzel geçti.
Bir önceki hafta da ben onun annesi ve teyzesiyle tanışmıştım ondan da upuzun bir post olur da yazmıyorum. Nazar!
Anlayacağın 2012 yılı bitmeden ve bitanem askere gitmeden ailemle tanıştırabildim. Benim de çılgın projem buydu işte! ldfgnlkdfngdlng
Askerlik dedim de, ayın 12sinde askere gidecek hafızım.İlk defa bu kadar uzun süre ayrı kalacağız. O yokken kendimi öncelikle derslere sonra da tiyatroya, sinemaya veririm sanırım. Sonra da gelir sana anlatırım...

Eh akşam akşam bu kadar çene yeter.
Yazılar ayda 1e düştü. En azından yaşadığımı biliyorsun.
Meraklanırsan twitterıma ve müzik kutum olan tumblra bak kesinlikle yaşam belirtisi göstermişimdir.
Hadi öptüm kocaman.
İyi geceler. ^^,