16 Kasım 2015 Pazartesi

Ölmedim.
Hep bir sürü plan var kafamda şunu yazıcam bunu anlatıcam diye. Ama akşam olup da eve geldiğimde hiçbirini yapamıyorum.
Zihinsel yorgunluk fizikselden de fena.

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Büyük konuştum.
"Eve iş getirmek zorunda kalacağım bir iş yapmam ben abi ya." demeyeceksin.
Ama galiba bu işi sevmekten korkuyorum.

16 Temmuz 2015 Perşembe

Ben hep çok şanslıyım.
Derdimi dert edinip çözüm bulmaya şahane arkadaşlarım var. İyi ki varlar.

29 Haziran 2015 Pazartesi

Nereden başlasam derken yazı yazamaz oldum

Aslında şu an yapmam gereken daha önemli şeyler var ama ben aylardır sana bir şeyler anlatmadığımı yeni fark etmişcesine koştum, geldim.

Nbr ?

En son depresif yazımdan 10-12 gün sonra pasaportum bile olmamasına rağmen Londra'ya gidiş geliş biletimi almıştım.
Maaşım yatmamış, vize için param yok, pasaportu da planlarıma göre 2 yıllık anca alabilecek durumdayım.
Sonunu düşünen kahraman olamaz Sed derken maaş yattı, parasal mevzular halledildi. Pasaport randevusuydu, aman evrakların halledilmesiydi, şirketten alınacak İngilizce yazılardı, online başvuru formuydu, vize görüşmesiydi, 5.günde "pasaportunuzu geri alabilirsiniz" mailiyle "hassktr red yedik" galibalar eşliğinde gidip alınan pasaportta görünen vize akabinde hüngür şakır ağlamaydı derken uçak biletimden tam 1 ay öncesinden vizem başlamıştı.
Günler geçmiyordu.
Günler geçmiyordu ve o sıkıcı ofis daha da üstüme üstüme geliyordu. Her gün bir yeni bir saçmalık, her gün yeni bir olay, her gün yeni bir aksiyon. ( O sıralar konu 1.katı kapanıp 4.kata taşınmak, biraz küçülmeye gitmekti.)
Üstüme gelen her şeyden, geri sayım yaparak, sevdiceğe kavuşacağım günü hayal ederek, çocukluk hayalim olan Londra'ya gidecek olmamın farkına vararak bastırıyordum.
Zira başka şansım da yoktu.

En bomba olay babamın "orada bul bi şeyler, dönme bir kaç ay kafanı dinle kızım." demesiydi. Evde tam bir ay ben şok moduna girdik. Kendimize gelemedik.

27 mayıs sabah 8deki uçak için 6buçukta Sabiha Gökçen'de olmam lazım, Saat 5 Havataş'ına binsem yetişirim modundayım.3de uyudum! O gün uykusuzluktan ölmediysem başka gün ölmem sanırım. Sonrası 4 saat bulutlar arasında.

Çok uzattım di mi?

Uçaktan inip de sevdiceğimi hava alanında beklemek sonrasında onu görmek... Bak o kısımları nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Ayların hasreti, ayların özlemi derken çok değişikti. Askerden döndüğündeki gibi değil. Anlatamicam sanırım.

Sonrası 6 günlük masal gibi.
Amma da romantiksin deme lan!
Bak, Londra benim çocukluk hayalim, en çok gitmek istediğim, fırsat yaratsam zaman bulamadığım, zaman bulsam paramın olmadığı yerdi.
Ve çocukluk hayalim hayatımın aşkıyla birlikte o sokaklarda dolaşırken gerçekti.

Pandam diye demiyorum 6 günü dolu dolu bir plan yapmıştı.
Her gün o kadar çok yere gittik ki üşengeç bir panda olan ruhum nasıl oldu da bayılıp kalmadı bi yerde bilemiyorum.
Gidemediğimiz sadece 2 yer kaldı.
Bir gün şımarıklık yapar da gün gün anlatır mıyım bilmiyorum.
-1 ay önce olanları şimdi yazdığıma göre onları da 6 ay sonra yazarım herhalde. kjdfngjgkndfkg-

Onlarca fotoğraf, onlarca güzel hatıra, km.'lelerce yürüyüşler, partilemeler, hatta pöyküre pöyküre ağlamalarımla... Zaman çok insafsız.

Son 10 gündür yaşadığım deli saçmaları şeyler yüzünden kafayı yememe sebebim Londra'daki anılara tutunmamdır.


Son olarak;


kalp
Çünkü bu fotoğraf çekilmiş onlarca fotoğraf arasından bana hissettirdiği şeylerle en özeli.



Ps. Vize sürem bitmeden bir kez daha Londra'ya gidebilmem için kozmosa iyi dileklerini iletirsen sevinirim. 
Öptüm.

22 Mart 2015 Pazar

Sürekli Lorde dinlediğim, elimde birkaç tane yarım kitap olmasına rağmen oflaya poflaya Masumiyet Müzesi'ni bitirdiğim (ilk 300-350 sayfa ruhumu teslim ediyordum resmen o nasıl bir sıkıcı kitaptır ya) ama buna rağmen d&r'ın online sayfasında kendime süper bir liste yaptığım ve hobi olarak sürekli Londra'ya uçak bileti yaptığım günlerden merhaba.
Mart ayı boyunca hiç tiyatroya gitmediğimi de 2 gün önce fark ettim. Zaten bu sezon ayda 1 oyuna gitmeyi huy edindim. Ne yalan söyleyeyim o yokken yeni bir şeyler çok cazip gelmiyor zira beğenirsem tekrar onunla gitmek/izlemek istediğimde (filmde ve tiyatroda genellikle böyle oluyor çünkü) ben daha önce izlediğim için O çok yanaşmıyor.
Tüm bunların yanında çalıştığım yerdeki saçma sapan olaylar tam hızıyla devam ediyor. Bazen "artık daha şaşırtıcı ne olabilir ki?" derken gene bizi şaşırtacak bir şeyle karşımıza çıkıyorlar. Şahane insanlar gerçekten gjdjkgdkjgd.
Her pazartesi daha sağlıklı besleneceğim diyip salı günü kendimi saçma sapan yerlerde öğle yemeği yerken bulmak gibi hayat bu ara. Anlayacağın değişik bir şey yok.

Ps. Lorde'dan Ribs ve Buzzcut Season dinledikçe de beni hatırla. Öptüm.

20 Ocak 2015 Salı

26'ya dakikalar hala.

Taslaklar atıp atıp yayımlamadığım yazıların sayısının 10u geçtiğini biliyor muydunuz?

Naber?
Sana "sana yazmayı çok özledim, yazmadığım süreçte çok şey oldu, nereden başlayacağımı bilmiyorum"lu bir cümle kurmayacağım. Artık çok da samimi gelmiyor böyle başlayan blog yazılarıyla karşılaşmak. Sonuçta sürekli senle ilgili kararlar verip bir türlü yerine getiremeyen bir insanım. Tıpkı her pazartesi artık daha sağlıklı yemek yiyeceğim diyip salı günü öğle arası kendimi fast food zincirlerinden birinde bulmam gibi.

2015e pek güzel bir giriş yapmadığım için 2015'den de yeni yaşım olacak 26'dan da pek bir beklentim yok.
O yüzden pek uzatasım da yok.
25 bana, gerçekten istediğin şeyleri istediğin anda yaşamadıktan sonra çok da bir anlamı olmadığını gösterdi. 25 bana ne kadar çabalasam da bazı şeyleri düzeltemediğimi, bazen yalnızca durmamı ama en çok da mesafelerin yorucu olduğunu öğretti.
26'dan beklentim yok evet ama yine de bazı ufak isteklerim var, eskisi kadar takmamak hatta çoğu insanı hiç takmamak. Umarım 27 yaş sendromuna girmeden 26 bunu bana öğretir de 27ime gelince intihar etmem. fkgnnfknfgnh
Neyse.
Şaka bir yana sana bu yazıyı yazmadan baya bir durdum, düşündüm. Daha olumlu olayım dedim beceremedim.

Belki daha uzun, belki daha olumlu bir yazıda gelir başını şişiririm.
O vakte kadar güç seninle olsun.