2 Mayıs 2016 Pazartesi

Mayıs

Yaşarken, içindeyken saçma sapan gelen olayların dışına çıkıldığında aslında o kadar da kötü olmadığının farkına varmak.Mayıs, senden beklentim büyük. Daha en başından direncimi kırma.

26 Nisan 2016 Salı

2 oyun birden: Profesyonel ve Hamlet!

Birkaç güne kadar diyip, yazıyı yarım bırakıp 20 gün sonra yayınlamak tabii ki benim işim.

Mart ayında 2 şahane oyuna gitmiş ama sana bunları anlatamamıştım.
Bahsedeceğim 2 oyunda İstanbul Devlet Tiyatroları'nda sahnelenen ve bilet bulması zor oyunlardan: Hamlet ve Profesyonel. Oyunlarla ilgili yazıları yazmadan bitanecik arkadaşım Vişne'me tekrardan teşekkür ediyorum. Hamlet oyunu için biletleri sevgilimle bana şahane bir süpriz yaparak almıştı, Profesyonel içinse biletini bana vermeyi teklif etti. Önce kabul etmedim ama kozmos yine yaptı yapacağını ve Vişne'nin çok önemli bir vizesi ortaya çıkınca bileti yakmak olmazdı.

HAMLET
Oyunlara dair tek görseli bileti olan insan

William Shakespeare oyunlarını liseden beri fırsat buldukça izlemeye çalışıyorum. Devlet Tiyatroları'nın Bülent Emin Yarar ile sahneye koyduğu tek kişilik Hamlet ise kafamda bir sürü soru işaretiyle birlikte biletini kovaladığım bir oyundu. Bilet bulmak zordu. Kafamdaki sorular ise bir hayli fazla. Daha öncesi 2 kere çeşitli tiyatrolarda oyunu izlemiş ve zamanında sevdiceğimin bana kitabını hediye ettiği için Hamlet'i çok iyi biliyordum. Ama dediğim gibi tek kişilik Hamlet nasıl olacak sorusu kafamda dönüp dururken Bülent Emin Yarar o şahane oyunculuğu, harika karakter ve duygu geçişleri ile tokat gibi cevabını yapıştırdı.
Konu hakkında minik bir özet geçmem gerekirse, Kral babası öldürüldükten sonra annesi ile evlenen ve bu sayede tahta geçen amcasından intikam almak isteyen Prens Hamlet'in hikayesinin anlatıldığı bir trajedi.
Şimdi ben böyle anlatınca "sen konuya baya hakimmişsin, bilmeyen gitme belki sıkıntı yaşar, bir şizofrenin duygu geçişlerini anlatan bir W.Shakespeare oyunu sanabilir." diyebilirsin. (Ben de sana cevap olarak "lisede edebiyatta hiç mi Shakespeare'ı işlemediniz?" diyebilirim aslında ya neyse dkjfgnjdfkgnd) Gitmeden önce Hamlet hakkında internette şöyle bir göz atmanı tavsiye ederim bir de şansın yaver giderse bileti önden almaya çalış derim. Karakter geçişlerini önden izlemek şansa belki Bülent Emin'le göz göze gelmek daha da etkileyici kırabilir.


PROFESYONEL

Oyunlara dair tek görseli bileti olan insan vol.2
Bu oyunla ilgili nereden başlasam acaba? 4 sezondur bilet kovalayıp bulamamamdan mı, beklentilerimin bu yüzden inanılmaz yüksek olduğundan mı, gidenlerden hiç kötü bir yorum duymamamdan ve bu yüzden bir nevi benim için "arzu nesnesi" haline gelmiş olmasından mı?
Öncelikle şunu söylemeliyim Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler'in oyunculuğu oyunun kurgusunun çok çok üstünde. Kurgu ve konu çok güzel ama bilmiyorum başka oyuncular oynasaydı bu kadar beğenir miydim, beğenilir miyim merak ediyorum. 
"İnsan geçmişini değiştirebilir mi?" sorusuyla başlıyor Yetkin Dikinciler daktilosunun başında. Sonrasında yine bir "ulan keşke önlerden izleyebilseydim" cümlelerini kurmama sebep olan ön sıralardan seyircilere soru sorarak devam ediyor. Tüm bunlar olup mesleğiyle alakalı bir konuyla alakalı şikayetlerde bulunurken elinde bir koca valizle Bülent Emin Yarar içeri giriyor ve hikaye başlıyor. Zamanında meydanlarda, topluluklarda barış ve kardeşlik için söylemlerde bulunan bir adamla onu senelerce takip etmiş bir polisin seneler sonra karşı karşıya gelmesini anlatan şahane bir oyun. 
Şansım yaver giderse bu oyunu tekrar izlemek istiyorum. Çünkü anlattıkları, hissettirdikleri çok güzeldi.

Gecikmeli olsa da benim sana anlatmak istediğim oyunlar bunlardı. Aradan bu kadar zaman geçince toparlaması tabii ki zor oldu ama yine de gitmek istersen aklında bir fikir olması için buraya not düştüm.
Bir sonraki görüşmeye kadar, öpüldün.

5 Nisan 2016 Salı

Tembellik

Nbr?

Sana aslında "gittim, okudum, izledim" serimin mart ayını yazmam lazım ama geçtiğimiz ay ilk defa gittiğim tek yer Bağcılar Merkez'di. sıdfhsdkdshnksn
Kitap konusunda da lise zamanında okuduğum ama konusunu gram hatırlamadığım ama son yıllarda herkesin elinde görmekten kus gelen bir kitabı tekrar okudum. Onu da gelip buraya yazarsam höh bana.
Ama tembelliği üstümden attığımda -yani umarım birkaç güne- geçen ay gittiğim 2 şahane oyunu yazacağım sana.
O vakte kadar beklemede kal.

Öpcük.

12 Mart 2016 Cumartesi

Gittim, Okudum, İzledim ~ Şubat 2016

Rica ediyorum nazar değmesin, her ay yazabileyim böyle. Bir de hala daha blog temasını değiştirsem mi?

Nbr?
Büyük bir hevesle kendime ödev verdiğim, ay ay gidip gördüğüm, okuduğum, izlediğim şeylerden en çok beğendiklerimi sana anlatma olayına tembellik yapmadığım için mutluyum. -Ne uzun cümle oldu.-
Aslına bakarsan şubata pek güzel başlamamıştım. Hayat her zamanki gibi "her şeyin her zaman benim planladığım gibi gitmediğini/gitmeyeceğini" çaaat diye göstermişti. Neyse. Kozmos başka dert sorun vermesin, her şey bir şekilde hallolur diyip önüme baktım. Lafı uzatmadan sana şubat ayını anlatayım.

Gittim: 7GR
Mekan fotoğraflamayı pek beceremiyorum, genel itibariyle çekiniyorum. Bakalım bu tutukluğumu nasıl yeneceğim. :)
Şimdi internetten bakınca Antalya'da da bir şubeleri olduğunu gördüğüm bu tatlış kahveciye ilk şubatta gidip çektiğim fotoğrafları bulamayınca pazar günü uğradım. Beşiktaş'ta son 1 yılda +20 kahveci açıldığını belki biliyorsundur. Sevdiğim birkaç tanesinden biri de 7gr. Hem kalabalık olmuyor kafanı dinleyip rahatça sohbet edebiliyorsun, hem kahveleri inanılmaz güzel hem de çok güzel şarkılar çalıyor.
Beşiktaş'ta sakin kafayla kahve içmek isterseniz muhakkak uğrayın.
Romantik -ve hamile- minnoşu sevmeyi unutmayın.

Okudum: BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ.
Şubat ayında aslında okuduğum bir kitap daha var ama ben bu kısımda Bizim Büyük Çaresizliğimiz'den bahsedeceğim.
Sevdiğim yazarların tüm kitaplarını okumaya çalışıyorum. Barış Bıçakçı'da bunlardan bir tanesi. Barış Bıçakçı incecik kitapları, naif kelimeler, güzel cümleleriyle insanın içini huzur dolduran güzel yazarlardan. Benim kendisiyle tanışmam ilk olarak Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra kitabıyla olmuştu.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz, filmi de çekilen bir kitap ve bu kadar geç okumak belki de benim ayıbım, bilemiyorum. Kitap iki sıkı dost olan Ender ve Çetin'in yakın arkadaşlarının kız kardeşi olan Nihal'e ev sahiplikleri yaptıkları dönemde aşık olmalarını anlatıyor. Ender aradan 2 sene geçmiş olmasına rağmen (2 sene diye aklımda kaldı.) Çetin'e kendini anlatma gereksinimi duyuyor ve hem o günleri hem de eski yaşadıklarını anlatarak o zamanki ruh halini anlatıyor. En yakın arkadaşına bir günah çıkarmayla eski platonik aşka olan özlemi anlatan benim için Barış Bıçakçı'nın en zayıf kitabı. Ha dersen ki önermez misin kimseye tabii ki öneririm ama benim elimde 167 sayfalık bir kitap 20 gün süründü. Okuduğum diğer kitapları su gibi akarken bunun bu kadar uzun sürmesi galiba benim hikayeye bağlanamamamdı.

Son dakika çekilmiş fotoğraf.
İzledim: PEAKY BLINDERS
Her ay bir filmden mi bahsetmem mi gerek bu kısımda bilemiyorum ben sana bu sefer bir mini diziden bahsedeceğim.
İngiliz kültürüne, aksanına, taşına-toprağına, gelmişine geçmişine ne kadar hayranım biliyorsun. Sevdiğin önerdiği bu diziye şubat ayında başladım. 1920'lerin başında Birmingham'da geçen bir mafya/gangster dizisi.Dizinin kahramanı Cillian Murphy. Kavga gürültülü, kanlı dizilerden hoşlanmıyorsanız belki sevmeyebilirsin ama görüntü kalitesi, o zamanların kıyafetleri, İngiltere'nin o kapalı havası o kadar güzel ki ilk bölümden itibaren insanı sarıyor. Ayrıca dizide inanılmaz güzel müzikler çalıyor. Klasik İngiliz dizileri gibi sezonlarında az bölüm var. 3. sezon onayını da almış ve sanırım eylül-ekim gibi başlayacak.

İzleyin be.


Benim 2016 Şubat ayım bu şekilde geçti. Bu kadar geç yayınladığıma tabii ki şaşırmıyorum.
Sen şubatta neler yaptın? Bana önerebileceğin neler var?
Öptüm

8 Şubat 2016 Pazartesi

Gittim, Okudum, İzledim ~ Ocak 2016

Nbr?

2016'nin ilk yazısında bu sene sana daha çok yazacağım cümlemi sanki geçen hafta yazmıştım gibi. 

Ne ara şubatın -resmen- ortasına geldik?
2016 yılında seninle ilgili en büyük isteğim en azından ayda bir nereye gittim, ne okudum, ne izledim şeklinde bir özet geçmekti. Blogunu severek takip ettiğim sevgili Büşra blogunda böyle bir seri yapıyor ve ben Büşra'nın her yazısında olduğu gibi bu seriyi de çok severek okuyorum. Büşra'nın blogunun linki http://www.busrakkus.com/ (Giderseniz benden selam söyleyin!)

Gittim: NAR DÜKKAN.
Her ay yeni bir yere gider miyim bilmiyorum belki bu bazı aylar bu kısmı atlarım bilemiyorum. Bir de bir mekanı anlatmak çok benlik mi o kısmı da tam anlamıyla kestiremiyorum.
Ocak ayında sevdiceğin de Türkiye'ye dönmesiyle Karaköy'deki mekanları keşfedelim dedik. İtiraf ediyorum aniden popülerleşen yerleri ben sevemiyorum. Çok sonra gidiyorum. Karaköy'deki yeni mekanlarda bu konuda nasibini aldı (Çok umurlarındaydı ya ahaha.)
İtiraf ediyorum asıl gitmeyi düşündüğümüz 2 mekandan birinde yer yoktu öbüründe de aşırı loş ışıktan ben inanılmaz rahatsız olunca oturmadan kalktık ve eve mi gitsek derken NAR DÜKKAN'a denk geldik ve dedim ki bebeğim burası çok tatlış oturalım mı?

Bardakların içinde ne peki?
Karaköy'de yeni açılan mekanların sıkıntısı alkol olayı. O olaya girmek istemiyorum. Nar Dükkan için söyleyebileceğim, güzel müzikler çalan, güzel sıcak içecekleri olan, fiyat ve çalışan kalitesi beni tatmin eden bir mekandı. Sunum olarak sıcak içecekler metal demlikte ve metal bardaklarda geldi sunumu baya beğendim.

Okudum: MIDDLESEX.
Yılbaşından önce verdiğim kitap siparişimin demir başı Middlesex'di. Kitap yorumlarına inanılmaz güvendiğim arkadaşım Serra'yla bir buluşmamızda bu kitabı inanılmaz beğendiğini söylediğinde tamam dedim okunacak.
Kitap Türkiye'den Amerika'ya göç etmiş Yunan asıllı bir ailenin kızı olan Calliope Stephanides'in yazarın deyimiyle "bozuk geninini" hikayesini anlatıyor. Kitapta 3 kuşak anlatılıyor; babaanne ve dedenin Türkiye'den kaçıp Amerika'ya gidişleri ve yaşadıkları zorluklar, kuzenleri hariç herkesten sakladıkları o sır, Calliope'nun annesiyle babasının hikayesi ama en en önemlisi de 14 yaşına kadar kız olarak yaşayan ama kendinde bir sıkıntı olduğunun az biraz farkında olan Calliope'un erkekliğe geçişini anlatıyor. Okurken iş başta "ne zaman akmaya başlayacak" derken sonrasında su gibi akıp giden bir kitaptı. Cumhuriyet öncesi Bursa geçtiği için ilk başlarda beni araştırmaya sevk etmiş bazı konularda oldu.
Yazarın 9 yıldı yazdığı kitap BBC'nin 2015 yılında dünyanın önde gelen kitap eleştirmenleriyle yaptığı anketin sonucunda 21.yüzyılın en iyi 12 romanından biriymiş.
Okursanız yorumlarınızı bekliyorum.

Bir kitabın fotoğrafını ne kadar sanatsal çekebilirim ki?

İzledim: TROIS COULEURS (Üç Renk Üçlemesi)
Blogun bana kattığı güzel insanlar var. Hani çok okunmak, popüler olmak gibi bir derdim asla yoktu ama blogtan kazandığım arkadaşlar benim için öyle özel ki. Bunlardan biri de çok sevgili canım kuzucum Vişne çürüğü. Kendisi ne kadar artık kendine Entel Karınca dese de benim Vişnem. Blogunun linki http://zibidii.blogspot.com.tr/
Yılbaşından hemen önce birlikte gittiğimiz Nice Yıllara oyununda (onu da bir ara anlatırım sana.) bana süpriz yaptı. Ne kadar sevindim anlatamam. Üzerindeki not saklanacaklar kutuma eklendi. (:

Peki el yazısının güzelliği?


Seri Fransız bayrağının renklerini isimlendirilmiş olup ilk film olan Mavi'de özgürlük, ikinci film olan Beyaz'da eşitliği ve son film olan Kırmızı'da ise kardeşliği anlatıyor.
Vişne sayesinde bu filmlerden ve yönetmenden haberim oldu.
Herkes sever mi bilmiyorum malumunuz sanat filmleri toplumca pek hoşumuza gitmez ama bu filmlerde anlatılmak istenen o kadar naif o kadar güzel anlatılıyor ki. Mavi'de hüznün tonu olduğu, o güzel müzikler, özgür olmak istememiz, özgür olduğumuzu sanmamız ama asla özgür olmadığımızı; Beyaz'da biz kadınların bazen ne kadar kötü ve saplantılı olduğumuzu ama en önemlisi intikamın gerçekten -bazen- sevgiyi ezip geçtiğini; Kırmızı'da ise paralel evrenin olduğunu ( :) ) anlatıyor.
İnanılmaz güzel müzikleri olan bu filmlerle ilgili ne yazsam spoiler olacağı için söyleyebileceğim tek şey 3 filmde de göreceğiz yaşlı bir teyze var ona bir dikkat edin. Renklere verilen anlamla filmdeki karakterlerin hareketi tam uyuşuyor bence.
Peki ben bu filmlerden hangisini daha çok sevdim? Genelde üçlemeyi izleyenler Kırmızı ve Mavi arasında gidip gelmişken ben hakkımı Beyaz'dan yana kullanıyorum. Bunun sebebi bana bir tık daha vurucu gelmesi ve Julie Delpy bebişimin oynuyor olması.


Benim ocak ayından okuduğum, izlediğim ve gittiğim yerlerden birer tanesi bunlardı.
Umarım her ay için bunu yapabilirim.
Beğenirsen yorum yaz be canısı.


Öptüm.

21 Ocak 2016 Perşembe

#27.

Şu yaşımda ölürsem "rock star gibi öldü be ne kız" diyin lan arkamdan. 

Nbr?
26nın özetini belki bi ara yaparız. 
27 oldum.
Yuh. 
 

1 Ocak 2016 Cuma

2016'ın ilk yazısı.

Nbr?

Senenin ilk gününde yine sana geldim. 
Yine senle ilgili planlar yaptım. Bunca yıl oldu hiçbir zaman planladığım gibi yazamadım. Ama 2016'da bu laneti kırıp sana daha fazla yazmak daha fazla anlatmak daha fazla konuşmak istiyorum. Bana şans dile, bakalım yapabilecek miyim.  


Ps: ilk defa telefon uygulamasından yazıyorum bilgisayardan baktığımda bok gibi bir düzende görürsem bu yazı editlenecek.