14 Ekim 2014 Salı

#2

2007'den beri tanışan iki arkadaş.
Hep aynı diyaloglar.

-21 yaşındayken de böyleydim, 25 oldum hala böyleyim. Bir şeylere geç kalıyorum hissi...
+Of kızım düzelecek diye diye 30 yaşımıza geldik...

....
-Takıntılıyız çünkü.

....

-Takmadan "yapıcam" diyince bak binlerce kilometre uzağa gidebiliyorsun. Ama bizim gibi "hayat çok zor, bi bana zor, beni çook zorluyor." diyince yerinde sayıyorsun bebek. Ben anladım.
Evet şu an hayalindeki iş için para lazım, biliyorum ama para için de bir müddet diye sevmediğin bir yerde sevmediğin insanları çekmek zorundasın.
+Of valla bazen dayanamıyorum Sed.
-Biliyorum bebek, çünkü ben de bazen dayanmıyorum.


----

Nbr?
Bol bol şükrettiğim ve evrenin de bana sakin bir şeyler düzeliyormuş gibi ilizyon yaptığı şu günlerde 25 yaş sendromum benimle birlikte.
Hep aynı insanlar, hep aynı diyaloglar.
Yazarsam anlam kazanırmış gibi.


27 Eylül 2014 Cumartesi

Yaşıyorum.

Nbr?

Ara verince bir daha yazması zor oluyor tabi.
Vakitsizlik değil, tembellik. Yazmanın bana iyi geldiğini bile bile yazmamak ise düpedüz kendini hasta etmek.
Anlatacak bir sürü şey var. Buraya not düşmek, fotoğraflamak, tek tek sana anlatmak istiyorum. Olmuyor pek. Geçen sene eylülden bu zamana kadar o kadar çok şey değişti ki hayatımda. Kimisi beklediğim şeylerdi kimisi şok etkisi yaratan olaylardı.

Öncelikle sevdicekle ilgili kısımla başlayayım. Hafızım bitanecik pandam MBA yapmak için 1 seneliğine Londra'ya gitti. Geçen sene mayısta askerden döndüğünde konusunun açılıp 1,5 sene sonra Londra'ya gitmiş olması ister istemez insanı garip bir psikolojiye sokuyor.
Bu ayın 12sinde Antalya'da çok sevdiğimiz bir çiftin düğüne gitmek için Antalya'da buluşmuş olduk. Zaten oradan ayrılırken asıl dedim ki bebeğim, "aha kızım işte asıl ayrılık bu, 1 aydır ne de olsa görüşecez diyordun şimdi ne bok yicen?" dedim durdum. Gerçekten de Antalya'dan ayrıldığımız eylül 15'den beri kafamın pek yerinde olduğunu söyleyemem. Benim Londra'ya gidişin ya da onun derslerinden fırsat bulup buraya gelişi şu aralar muamma. Kozmos bi hal çaresini bulur diye ümit ediyorum.
Ama inan çok ama çok özlüyorum.
Çok ama çok sıkılıyorum.
Askerliği -5ay- dışında her gün ama her gün görüşen bir çift için uzun süreli ayrılık başlı başına bir depresyon sebebi.

-----

Bu sene tam 3 düğüne katıldım. (Evet benim için rekor.)
3 çiftimizde uzun zamandır birlikte olan sevdiğim cici insanlardı ama tabii ki benim için en önemlisi Aylinimin düğünüydü. İstemesi, çeyizi, gelinlik arayışı, sözü, nişanı, bohçası, kınası, evin halledilmesi, düğünü derken hemen hemen içinde olabildiğim her ayrıntıdaydım. Ne güzel heyecanlar ne değişik stresler. Gerçekten kozmos evlenenlere sabır versin. Bir de para.


-----

Sevmediğim işimde çalışmaya devam ediyorum.
Başka bi yere gitsem eminim buradaki ekibimi özlerim hatta çok özlerim ama küçük insanların büyük egolarından yıldım galiba. Çalıştığım yerde öyle bi sıkıntı var. İş aramıyorum sanma, arıyorum ama olmayınca olmuyor galiba. Ne yalan söyleyeyim eylül ayından çok ümitliydim. Çocuk gibi böyle bir heves bir şey her telefon çaldığında bir heyecan ama ı ıh olmadı. Bakalım. Belki ilerleyen aylar güzel bir şeyler olur.
Eee iş bulmadan çık demek kolay tabi ama olmuyor işte. Ben de önümü göremediğim, aynı modda her gün çalıştığım ve bana hiçbir şey katmayan bi işte çalışmak istemezdim ama PARA LAZIM PARAAA :D

-----

Benim hiç öyle çok kalabalık kız arkadaş grubum olmamıştır.
4ü geçmezdi. Hatta 4 kişilik olduğu tek zaman ilkokuldu galiba. kjfghdkghdkg baya iyiymiş yalnız yazarken fark ettim.
En yakın 2 arkadaş yollarını tamamen ayırdığı için geçen seneden beri kendimi anne babası ayrılmış çocuk gibi hissediyorum. Hatta ergen gibi baya bir süre bu durumu kafaya taktım, üzüldüm durdum.
O yüzden kızlar sözüm size kız arkadaş gruplarınıza sahip çıkın beni sinirlendirmeyin.

-----

Bu kadar boş vakti olup da bu kadar az şey yapan insan evladı bi ben varımdır bence.
Kitaplar bile vakit ayırmıyorum resmen.
Allah^tan blog okuma huyumu kaybetmedim de her gün düzenli bakıyorum. Ama ne yalan söyleyeyim eskisi gibi düzenli yazan blogger kardeş kalmadı. Her gün blog panelinde kozmetik görüyorum. makyajblogları <3 p="">Şu ara okumaktan keyif aldığın bloglar varsa yorum olarak yaz, ben de bakayım. bencil olma.

-----

Benim hayatımda not düşmek lazım dediğim şeyler de anca bu kadar işte.
"Yazmasan da olurmuş" diyebilirsin, haklısın. Üzerinden zaman geçince insan ayrıntıları anlatmaya üşeniyormuş valla.
Gittim, gene gelirim.



21 Ağustos 2014 Perşembe

#1

İyiyim ama nasıl olduğumu nasıl hissettiğimi anlatabileceğim kelimelerim de yok.
Sanki avazım çıktığı kadar bağırsam iyi gelecekmiş gibi, onu da yapabileceğim yer yok.

17 Temmuz 2014 Perşembe

"Tanışmamızın üzerinden yaklaşık 4 sene geçmiş olmasına rağmen hala daha birilerine tanışma hikayemizi anlatırken yüzünün aldığı o güzel ifadeyi zihnimde ve kalbimde bir fotoğrafmışcasına saklamayı öyle seviyorum ki..."

9 Nisan 2014 Çarşamba

dedim ki bebeğim... Tik.

Kendimi tilki gibi hissediyorum her uzun bir aradan sonra sana yazmalarımda.

Nbr?
Mesaiye başlamadan kişisel mail hesabımı kontrolle güne başlayan birisi olarak ilk okuduğu şey sevgili Tuğçe'nin şu yazısı oldu. Tıktık
Sonra da dedim ki bebeğim bi defter almalı her istediğimi planladığımı yazmalı sonra da olanların yanına tik atmalı.
Çok basit biliyorum.
Hatta "oha yapmıyor musun?!" diye bilirsin.
Evet yapmıyorum. Böyle yazıp sonrasında zafer kazanmışcasına yanlarına tik attığım yapılacak şeyleri yapmıyorum bayağıdır.
Belki de eksik bulur.



Ps.Umarım budur.

19 Şubat 2014 Çarşamba

Nbr?
Bugün onunla ilk buluşmamızın yıl dönümü olmasa kesinlikle sinir krizi geçirerek ayrılırdım ofisten. Senden nbr soruna cevap vermiş olayım bu sebeple.
25 yaşındayım ve bildiğin üzere şu yaşıma göre bayaaa da çok işte çalıştım ama ilk defa çalıştığım bi yerin benim için bir "sınav" olduğunu düşünmeye başladım.
Hayatta kendim hariç hiçbir konuda üşengeçlik yaptığım, ertelediğim görülmemiştir ki iş konusunda gayet titiz çalışır, yapmak için yapmaz işi layıkıyla tamamlayan bir insan olmaya çalışırım. Başkası yüzünden kendi işim yavaşladığında ya da yapılamadığında diğerleri gibi "amaaan canıma minnet" demez olabildiğince çirkinleşirim. Çünkü iş, emek verdiğin şey, üstüne bir de para aldığın olay benim için önemlidir.
Ama gerçekten artık bıktığımı hissetmeye başladım.
Başka yere gitsem de aynı şeyleri yaşayacağımdır muhtemelen ama sürekli iş tanımımdaki değişmelerden, bölünmelerden, sırf benden önce orada çalışmaya başladı diye kendinde büyüklük taslama hakkı gören insanların tavırlarından, senelerdir bu sektörde olmasına rağmen hala daha iki kelimeyi bi araya getirip müşterisine doğru düzgün anlatmayı beceremediği için yardım medet uman salak iş arkadaşlarımdan, toplantıda bana yöneltilen bir soruya dürüstlükle cevap verdiğim için bana kızan kırılan üstümden, yeni verilen görevin kesinlikle benim yapmak istemeyeceğimi bildiği halde gene de bana yığan yine aynı üstümden(!), hayır demeyi öğrenemememden, sistemde yüklü evrağı bilgisayarına indirip müşterisine yollamayı beceremeyen ya da pdf formatındaki bir evrağı jpeg yapamayan hayatı yalnızca Facebook olan arkadaşlarımızdan gerçekten bıktığımı hissediyorum.
Ama en çok kendime kızıyorum.
Tamamlamadığım onca şeye, başka bi yerde çağırırsam gidemem herhalde korkuma kızıyorum.
Üzerimde çok emekleri var diyip gene de insanlara kıyamama huyuma kızıyorum.
Çok hata yaptım öğrenirken kızdılar ama gene de sarıp sarmaladılar beni böyle insanlar yarı yolda bırakılmaz diyen iç sesime kızıyorum.
Aldığım maaşın gerçekten 3 kuruş olmasına kızıyorum.
Sabret diyorum sürekli kendime. Sabret. Ama ben artık gerçekten neye neden sabrettiğimi bilmiyorum.

9 Şubat 2014 Pazar

İzledim, yazdım vol.3 (tiyatro): Gerçek Hayattan Alınmıştır

Vakitsizlikle üşengeçlik arasında gidip gelen insan olmak zor.
Söz konusu kendim olunca hele daha da bir fazla oluyor bu. Ama bitanecik Vişne  keşke daha çok yazsan diyince gene koştum geldim sana.
Çok aksatıyorum, ekim ayında izlediğim oyunu daha ancak şimdi yazıyorum ama inan bu oyun bu sezon gittiğim beni en en en çok etkileyen oyun. En hayran kaldığım, sonunda salya sümük ağladığım.

görsel: kumbaraci50.com
Uzun bir süreden sonra bir araya gelen anne (Tomris İncer)  ve oğlu (Yiğit Sertdemir).
Geçmişin silemediği yaralar, sıkıntılar, hesaplaşmalar derken aslında anne-baba olmanın ne kadar da zor olduğunu anlatan bir yandan da ebeveynlerin farkına varmadan çocuklarında nasıl derin yaralar açtığını gösteren çok gerçek bir oyun.
Cidden çok gerçek.
Bu oyuna gittiğimden beri kendi içimdeki çıta çok yükseldi.
Yiğit Sertdemir'in daha önce Devlet Tiyatrolarında sahnelenen Surname 2010 oyununa da gitmiştim ama bu oyundan sonra kendisi takibe aldım ve hedefim tüm oyunlarına gitmek. Geç kaldığım, geç keşfettiğim için ne kadar hayıflandığımı tahmin edebilirsin bence.
Mekandaki sahne itibariyle oyunun ve oyuncuların içinde bulunca kendimi sanırım ister istemez fazlasıyla etkilendim.
Biliyorsun izlediğim, okuduğum şeyleri çok güzel anlatmaya beceremem spoiler verme korkusundan ötürü.
Sed bana bi oyun öner dersen kesinlikle git izle derim.

http://kumbaraci50.com/



ps. Bir sonraki yazacağım oyun Şehir Tiyatroları'nda sahnelenen Hıdırellez olacak, haberin olsun. Öptüm.

21 Ocak 2014 Salı

~25

İnsan hissettiği yaştadır ya diye saçmalayarak yazıya başlayasım var ya neyse.

Nbr?
Gene bir "yazmaya başliim olmadı yayınlamam." hissiyle başladığım yazıya hoş geldin.
25 oldum.
Eşek kadar oldum anlayacağın.
Her doğum gününde bir önceki yaşıyla ilgili analiz yapan, şunları bunları yaptım raporu yazanlara ben bayılıyorum açıkçası.
Ben beceremiyorum.
Sadece dönüp 24e baktığımda aklıma ilk gelenler "yıla onsuz başlayıp mayısta kavuşma, kısacık da olsa 2 tatil, kısa süreli bir işsizlik ve yeni iş, yaz bunalımı, değişen arkadaş dengeleri, bol tiyatro, bol etkinlik, çok yürüyüş, biraz gerginlik, az biraz hayal kırıklığı, hep gülümseme."
Çok da kötü sayılmaz aslında ya.
2013e girerken 2012'nin son yazısı olarak şöyle bir paragraf paylaşmıştım:

Ne istiyorsan yapabildiğin, inanılmaz mutlu olduğun, sevdiğin herkesin her zaman yanında olduğu, kendini hiç yorgun hissetmediğin, zamanın sana yettiği, para sıkıntısı hiç çekmediğin, okulun ya da işinin tam istediğin gibi gittiği, hayatının aşkını bulduğun -hatta belki de evlendiğin-, istediğin her şeyi alabildiğin, izlemek istediğin her filmi ve oyunu izlediğin, tüm merak ettiğin kitapları okuduğun, bol bol gülümsediğin, alarmından önce kalkıp güne dinç başladığın, artık diğerlerini takmadığın, yalnız kalmaktan o kadar da korkmadığın, en kötü anlarda bile kalbinin sesinin susmadığı ve beyninle çakışmadığı, hiç üşemediğin, hiç sıcaktan bunalmadığın, gücün hep seninle olduğu eşsiz bir yıl diliyorum sana.Bir de bunca zamandır olduğu gibi 2013'de de beni yalnız bırakmamanı diliyorum.Öperim.

Bu sene kendi adıma bunların hepsini diliyorum.
Eksiksiz!
:)

Kısa keseyim.
Bu yaşımda da beni yalnız bırakma rica ediyorum!
Öperim.