30 Kasım 2009 Pazartesi

01:21

Ders çalışırken sıkılmayan, saatler boyu aralıksız ders çalışabilen insanlara şaşırmakla beraber imreniyorum hatta bazen KISKANIYORUM !

Esenlikler dilerim efenim.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Kelimeler kusuyorum belki de vol.1

Bir şeyin ya da bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındasın, değiştirmeye çalışmadığın gibi hala daha yayıyorsun herşeyi. Çaba gösterme yok. Sadece ele güne yapıyormuşsun gibi gösterme telaşı. Herşey göstermelik, herşey yalan. Sadece susuyorsun. Belki de büyüyorsun.

"Suskunluk, yetişkinliğin özelliklerindendir." ( F. Kafka. )

27 Kasım 2009 Cuma

Up ~ Sonunda izledim ya benden mutlusu yok.



Up, Yukarı Bak filminin fragmanını tee Buz Devri 3 de görüp, çıkması için deli gibi bekleyen okuldu, araştırmaydı, projeydi derken bir türlü gidemeyen bendeniz bugün muradına erdi.



OH BE !



20 Kasım 2009 Cuma

gözü kör olasıca vizeler.

Öbür üniversiteleri takip etmedim ama sanırım en kötü vize takvimine ait okul benim okul. Namık Kemal Üniversitesi; selam olsun sana.
Sınav takvimini hazırlayan ve okuldaki en sevdiğim hoca olan Hüseyin hocamın savunması süperdi : Sizi düşündük çocuklar. Bayramda ders çalışmış olursunuz.
Şöyle ki sınavlarımız 23 kasımda başlıyor. 25 kasım 01 aralık arası bayram tatili 02 aralık - 06 aralık arası sınav. Evet hafta sonrası sınavlarımız var !
Sınıfta hatta ve hatta okulda şu son 10gündür aynı espri dönüyor; Hocam ders mi çalışalım el mi öpelim ?
Sınav vakitlerinin en kötü yanı fotokopiler. Fotokopilere verdiğimiz parayla ciddiyim bir aile geçinirdi ya. Ahaha.
Pazartesi günü kazık soruları ile ünlü pek sevgili Özlem hocamın "yönetim ve organizyon" sınavı var. Hatunun ne denli kazık soracağımı bildiğim halde zerre umrumda olmadığı gibi inatla başka sınavlara çalışıyorum. Allah sonumu hayretsin.
En kötü şeylerden biri, alttan dersimin olması. Sırf hoca değişikliğinden dolayı sabahın 8 buçuğunda ders tekrarına gidicem. ( 8 buçuk sabahın körü demeyin nolur, 2. öğretim olup gece 11de dersten çıkınca sabah 8 buçuk sabahın körü oluyor. )
Zorlu, uykusuz, stres dolu, bol neskafeli haftalar beni bekliyor.
Kolay gelsin.

15 Kasım 2009 Pazar

choke - tıkanma




Evet haddinden fazla geç izledim, biliyorum ama kitabını okuyup izlemenin daha yararlı olacağını düşünmüştüm. Genelde şu vakte kadar kitabını okuyup sonrasında filmini izlediğim hiç bi filmi beğenmedim. ( pek bana has bi durum değil sanırım bu. insanın hayal gücünün ötesine gidemiyor kimse. ) Okuduğum Chuck kitapları arasında belki en az etkilendiğimdi ama Chuck Palahniuk dedin mi bende akan sular duruyor be abi. Neyse filmden zaten bi beklentim yoktu. Bu kadar beklememin bir sebebi de okuduğum olumsuz yöndeki eleştirilerdi.Haksız da sayılmazlar 1 buçuk saatimi yedi film. Bir sefer kitapla pek alakası yok. Kitabın omurgası alınmış üstüne film çekilmiş. Kitabı okumayanlar anlayıp süper bir ana fikir çıkardılarsa helal olsun hayal güçlerine, anlama yetilerine derim. Filmin bazı yerleri ucuz kısa film tadında ve dandik oyunculuktaydı ki Allah'tan tüm film boyunca yoktu. Hani Denny'ye otobüste yer veren insanlar ? Hani Victor'un İsa ne yapmazdı ? söylemleri ? Hani Victor'u linç eden insanlar ? Ve daha bir çok kare.

Chuck yarattığı karanlık dünyada adamın gerçekten İsa klonu olduğunu düşünecek hale gelmiştim. Filmde o kurgu da. Vaktiniz bolsa, inatla izlemek istiyorum derseniz buyrunuz efenim.

Son olarak;
Bazen başlamanın en iyi yeri, başlangıçtır. İlk yol, kaybettiğin yeri hatırlamaya çalış.

iyi seyirler.

02:25

Saçma sapan vize takvimim ve araştırma ödevimle başım belada. Araştırma konum aslında memleketimin 50 yıldır çözemediği, kör düğüm haline gelmiş olayı, Avrupa Birliği. Gel gelelim bu günce konu (avrupa birliği ve Türkiye ilişkileri) başıma bela olmuş şekilde. Bir yandan bununla uğraşıp bir yandan da vizelere çalışmak oldukça sıkıcı. Ve itiraf ediyorum ki araştırmam yüzünden 20 yıllık yaşantım boyunca gitmediğim kadar çok kütüphaneye gittim. Kaynakları tamamlayıp onaylatmam için son 10 gün. Sonrası daha zor olacak, biliyorum.

Okuyup okuyup yorum yazmaya çekindiğim blogların listesini yapsam şaşırırsınız.

Madde madde yazmayı aslında sevmiyorum, ama Tekirdağ'dayken haddinden fazla blogu ihmal ediyorum. Hiç hoş bi durum değil.

Kitap fuarına büyük ümitlerle gidip 3 kitap alıp döndüğü için tüm gün ağlamaklı dolaşan insanlar tanıyorum.

İlçesindeki insanlar kültürle iç içe olsun kitapların arasına girsin alsın okusun en azından fuar nedir ne değildir görsün diye çabalayan belediye başkanları da tanıyorum mesela.

Dersi anlatamadığını tokat gibi çarpınca "haddini aşıyorsun sanırım atılmak istiyorsun." diyen öğretim görevlileri : Selam olsun size.

Gecenin bu saatinde sıkıntıdan patlarken ne yapacağını bilememek.

1 Kasım 2009 Pazar

Büyümüş de küçülmüş.

Dün akşam yan komşunun 5e giden kızı geldi. Cimcimenin canı sıkılmış. Gelebilir miyim dedi eh gel dedim. (kendime şaştım. çoluk cocukla muhabbetim yoktur genelde ne konuşacağımı bilemem çünkü.) Hatun küçüklüğün verdiğini tatlılık ve yaşına göre fazla zeki. Göz dolduran özellikler tabi bunlar.Bilmiş şey. Sıkılıyoruz. Ona izletebilecek filmler yoktu arşivimde. Dünkü yağmurdan dolayı mıdır bilinmez akşam bikaç saat netim yoktu cimcime de bu vakit gelmişti. Net olsaydı çizgi film izlerdik dedim. Sorun değil ya dedi. Televizyona bakalım bari dedim. Ben pek televizyon izlemem dedim. Şaşırmış bir halde, "neden?" dedim. Bilmem televizyon aptl makinesi hep aynı diziler dedi. İzlediği bikaç çizgi filmden bahsetmeden edemedi. Sonrasında kucağımdaki laptopa göz atarak, fotograflara bakalım mı dedi tamam dedim. Okul arkadaşlarımı gösterdim prenses prensese bayıldı, sevgilimi gördü soru yağmuruna tuttu. Sonra son karede arkadaşlarımla sevgilimi ve masanın üstündeki paket paket sigarayı görüp, " yoksa senin sevgilinde sigara kullanıyor mu ?" dedi yoo dedim ister istemez oh oh iyi, sigara içen biri zaten senin yanına yakışmaz dedi büyük teyzeler edasında.
Neden anlattım bilmiyorum ama cimcime çok tatlı.

hadi ordan zibidi seni.

Zibidiyim ben ayrıca.

bu sabah yağmur var istanbul'da

Ben ki yağmurda yürümeyi seven ben , bugün söve söve bir hal oldum.

Efenim tez niteliğindeki araştırma ödevim için son bikaç gündür kütüphane kütüphane dolaşan ben, bugün Bilgi Üniversitesi Kuştepe Kampüsü’ndeydim. Oraya varabilmem bir hayli zor ve ıslaktı.
Cevahir avm’nin önünden servis araçlarının kalktığını öğrenince eh bari ordan bineyim diye kendimi önce cevahir’in önüne attım. Lakin Cevahir’in önündeki belediye zamazingosundaki eleman ilerideki binada durmamı, ilerdeki binanın önündeki ispark elemanıysa geldiğim yere dönmemi söylemesi ve artan yağmurun etkisiyle kendimi bir taksinin içine sövererek binerken buldum. Şöför bey amcaya, Bilgi Üniversitesi Kuştepe Kampüsü diyip yağmura sövmeye devam ettim. Aslında berekete sövmek pek benlik bi durum değil, aslında suç onun da değil; İSTANBUL TRAFİĞİNİN ! Tamam anlıyorum herkesin bi cumartesisi var. Pazar günleri bi çok yer kapalı ertesi gün pazartesi sendromu var falan falan diye kendilerini cumartesileri sokaklara atıyor ama be mübarek insanlar yağmur yağıyor ! Gidin evinizde oturun ne bileyim film izleyin, kitap okuyun, temizlik yapın, ağda yapın, bu yağmurda sevişin ne bileyim işte evde yapılabilecek bu kadar etkinlik varken neden kendinizi sokaklara atıyorsunuz he neden ?! İşte bunlar aklımdan geçerken bir de baktım ki kuştepe semtine ulaşmış bulunuyoruz ama bildiğin küçük dar sokaklar belki ayıp olacak ama işte “ kenar mahalle.” Yağmurunda etkisiyle daha da sevimsizleşen sokaklara bakarken şöför bey amca gözümdeki korkuyu görmüş olacak ki,
-Kenar mahallede özel üniversite yapmak nasıl bir mantıktır bilmiyorum ama yolumuz az kaldı merak etmeyin.
m ama yolumuz az kaldı merak etmeyin.
Dedi. Sahiden de böyle kel alaka yerlere üniversite dikip sonra da, “ efenim kenar mahallelere sıcak para akışın, fakirin zenginle kaynaşması, alın verin ekonomiye can verin.” Gibi savsataları kim yiyor ki ? Burdan araziyi ucuza kapattık demek zor tabii. Onlar da haklı. Neyse.
Ben bunlarla söylenirken içimden bir de baktım ki gelmişim bile. Taksiden inmemle artan yağmura bikaç kez daha sövdükten sonra kendimi okulun kütüphanesine attım. Derdimi kütüphane görevlisine anlattıktan sonra kitap araştırması için pc başına geçtim kii arkamdaki bilgisayarlarda oturan 2 tane özel okul bebesi mal – üzgünüm bu tabiri kullandığım için- kütüphanede olduklarını unuttuklarından mıdır yoksa mekan bizim yea gibisinden düşüncelerinden midir nedir gülüşürlerken ve ben gene söverken kütüphane görevlisi cici bayan bunları uyarınca benim içimin yağları eridi. –suratlarını mosmor görmek süperdi ahaha.-
Aradığım kitapları bulduktan sonra fotokopi çektirmek için bi diğer uçtaki kantinin alt katına doğru bi yandan kitapları ıslandırmamak için saklamaya çalışan bir yandan da rüzgardan savrurmamaya çalışan bir pembe saçı hatun görürdü. Çok entresan bir şekilde kütüphanenin içinde fotokopi makinesi yok. Weba boş durur mu bu duruma da sövdü. Ahaha.
Kütüphane işim bittikten sonra kendimi, kuzeni görebilmek için Cevahir’e attım. Dolanıp dururken ve kuzenle az muhabbetten sonra yalnız kalan ben; o an yanımda olmayan sevgilime kızdım, “ hadi be kızım/olm ben buradayım kop gel.” Diyebilecek arkadaşlarımın olmadığı için kendime saydım, hala daha yağan yağmura sövdüm ve kendimi metroya attım.
Uzun zamandan sonra bu kadar süre tek başıma kalmamım benim için pek de iyi olmadığını tekrar anlayıp; salla be kızım benim kimseye ihtiyacım yok diyerek eve geldim.