29 Eylül 2010 Çarşamba

hey.

Selam !
Bayadır boşladım buraları biliyorum.
Hastalıktı, depresyondu (jfkdhgkdfnjg) derken anca. Kısa kısa hepsinden bahsetmek gerekirse,

-Hastalık, geçen hafta salı sabahı, sabahın 6sında hayatımdaki en kötü ağrıları acıları çekip doktora gitmemek için 6 saat direnip sonrasında kendimi doktora attım. Doktor fobisi olan biri için cidden zor bi gündü. Serum ve tahlil konusunda ısrarcı ben ilaçları alıp paşa paşa evimin yolunu tuttum. Ortalıkta salgın varmış bu arada. Midenizde ağrı, vücudunuzda uyuşma, sürekli kusma halindeyseniz gidin doktora. Bir haftadır ben anca düzelebildim. Adam akıllı anca yemek yiyebiliyorum.

-Hastayken moralimi düzelten şeyler de oldu tabi. Pamuktan mesaj geldi. Belirtmeden edemicem.

-PuCCa ve Sami Hazinses'in kitaplarını sonunda aldım bitirdim. Bir sonraki postumda onlarla ilgili de yazıcam. ( her kitabı okuyan bi şeyler yazıyor ben de yazmazsam olmaz. )

-Çeşitli iş görüşmelerine gitmece, evde paso kitap okumaca ve bişeyler izlemekle geçiyor açıkcası günlerim.

-Sparcatus : Blood and Sand, o kadar merakla başladığım dizi her izlediğimde ben de God of War III oynama isteği yaratıyor. lfjdlkjlgjdkldg. Sağ olsun sayesinde yeterince porno izlemiş kadar da oldum. dfhdklsgjfdlkgjdf. Neyse gene de güzel tabi. O kadar kaslı adamı izleyip etrafta öyle adamlar göremeyince insan üzülüyor tabi ama.


Şimdilik bu kadar. (:

20 Eylül 2010 Pazartesi

Saat 9

Hayatım boyunca yaptığım saçmalıkların arasında, içimi boşaltmak için açtığım blogu en yakınlarımın öğrenmesini sağlamak ve daha sonrasında yeni bir blog açmamak sanırım. Ve şimdi sabahın bu saatinde bir yenisini ekliyorum ama inanın bir yerlere içimi dökmez isem sanırım ölcem. Kendimi son 10 gündür kötü hissediyordum ama bu sefer ki cidden fazla geldi.

Bu kadar kötü olmamın sebebi 2 tane peşi sıra gördüğüm rüyalar.!

Birincisinde pamuk beyimiz benim yakın bir adlandırabileceğim bir hatunla takılmaya başlıyor. Ama hepimiz şoklardayız yani hiç birimiz o hatundan öyle bi şey beklemeyiz hem benim yakın arkadaşlarımdan hem de hatunu biliyoruz. Neyse efenim bu olay benim kulağıma nasıl gittiyse yanıma meleğimi alıyorum basıp gidiyorum pamuğun evine (evi ?!). Etrafta benim kıyafetlerim var lafta onda unutmuşum hatun kişisi de bunda kalınca bunları giymesine izin vermiş ben nasıl öfkeli. Birlikte uyuduğumuz yatakta (!) uyumalarına ayrı kızıyorum benim kıyafetlerimi giymesine ayrı kızıyorum bağırıyorum ağlıyorum derken pamuk hoop kayboluyor hatun çıkıyor. Weba bildiğin gibi değil anlatayım diyor "ne diyorsun sen yelloz" diyip hatunu saç baş yoluyorum. Sonra pamuk gene ortalığa çıkıyor yakasına yapışıp ağlıyorum falan ama ne ağlama bendeki.

Sonra uyanıyorum. Bakıyorum ki bi tarafım açık değil a.k noluyor diyip bi su içip 5dk sonra uyumaya devam ediyorum.
Kahretsin ki gene rüya. Rüyanın devamımı acaba derken bu sefer ki cidden cidden çok kötüydü. Anlatmak dahi istemiyorum ama şu ara gördüğüm kabuslar arasında top 10listesinin zirvesine oturdu. Annem bana kötü bir rüya gördüysen suya anlat gibisinden bişeyler demişti dün. Öyle yaptım. Ama gel gör içimdeki o his, gözümün önünden o görüntüler çıkmıyor.

Bir eski sevgili klasiği olan, "rüyamda seni gördüm. iyi misin? " yavşaklığını da kendime yakıştıramadım, mesaj atmadım pamuğa. Ya o öyle algılamaz tabi de ne bileyim be hafız. Rahatsız etmek istemedim, hem de... Neyse. Dualarıma dualar ekliyorum son 3 saattir o iyi olsun nolur diye.

Saat 9. Herkese iyi sabahlar...

16 Eylül 2010 Perşembe

Mim ~~Mektup yazıyoruz.

Sevgili french'ten kaptığım mektup mim'ini gerçekleştireyim dedim.
Mektup yazmayı esasında çok seven biriyim. İlkokul 5'te şehir değiştiren sınf arkadaşım Aslı'mla uzun yıllar mektuplaştık. Sonrasında teknoloji ilerdi mail msn derken unuttuk bu alışkanlığımızı ama ben hala daha özel günlerde ya da içimden geldiğinde sevdiğim insanlara mektup yazma alışkanlığımı kayebetmedim. Neyse lafı uzatmadan mektuba başlayalım.

Mektup bir hafta direnip de en sonunda pazar günü ayrılma kararı aldığımız, pamuğuma.

Sevgili sevgilim. (ben hala ex olduğunu kabul edemiyorum.)
Bunca zamandır birlikte olduğumuzdan dolayı sanırım hala daha ayrıldığımıza inanamıyorum. Ama merak etme ilk günkü kadar ağlamıyorum. Hatta 2 gündür falan hiç ağlamıyorum. Alıştım mı, hayır sadece dediğim gibi ayrıldık gibi gelmiyor.

Bazen öyle bir an geliyor aha aricak mesaj atıcak diyorum elimde telefon dakikalar boyu ekrana bakıyorum. Sonra kafama bi şeyler dank ediyor. Ayrıldınız kızım ne mesajı diyorum. Kendime geliyorum.

Bazen sana kızıyorum, arkadaşken bile benden bir saat boyunca mesaj almadığında meraklanan sen nasıl oluyorda beni merak etmeden durabiliyorsun ?

Kendi hatalarımı, saçmalamalarımı, kendi başarısızlıklarımı üstüne yıkmamın salaklık olduğunu biliyorum. Kendimi toparlayacağıma dair sana söz de verdim. Bu kadar kısa zamanda düzeltmiş olamazsın diyebilirsin belki ama ben kendimdeki olumlu gelişmeyi hissediyorum.

19 ay boyunca öğrettiğin, yaşattığın o kadar çok şey var ki. Ama sabretme özelliğimi kaybettiğimi gördüm. Şimdi ben kendi kendime eskisi gibi sabretmeyi öğrenmeye gidiyorum. Ve biliyorum kendimi tanıyorum bunu tekrar başarabileceğim.

Aslında mektuba başlarken yıllar önce Aslı'ya yaptığım günü gün gün şu oldu bu oldu yazıcaktım ama oturup düşününce günlerdir hayatımda çok da alengirli bi şey olmadığını fark ettim. Sadece dün gece Sev'in doğum günüydü ve günler sonra nefesim kesilene kadar güldüm. O kadar güldükten sonra "hmmmm" diyip kaldım acaba ne yapıyorsun şu an diye sonra kendime dedim ki ne yapıyorsan yap şu an benim gülümsemi istersin her zaman istediğin gibi. Daha bir kocaman gülümsedim o zaman.

Sana verdiğim sözleri tutuyorum ben; gülümsüyorum hep, ağlamıyorum, sinirlenmiyorum, birine kızdığımda tırnaklarımı ellerime batırmıyorum ve daha bir sürü şey.

Bunu okur musun okumaz mısn bilemiyorum pamuğum ama okursan üzülme lütfen üzül diye yazmadım bunları.

Son olarak tüm kalbinle her zaman mutlu olmanı istiyorum.



p.s: Jelibon'um ruh ikizim hadi bakalım sana şutluyorum mimi. (:

11 Eylül 2010 Cumartesi

Her şey canımı yakıyor şu 3-4 gündür.
Önce kendime kızıyorum sinirlendiğim zaman gözüm hiçbir şeyi hiç kimseyi görmüyor, söylediğim lafların farkında olmuyorum diye.
Sonrada sana kızıyorum, suçumu kabul edip de düzeltmeme o kadar da izin vermediğin için.
Belirsizliğin can yakışı, bıçak yarasından bile daha fenaymış.
Eskileri düşünüp ağlamak, günler öncesindeki mesajlara bakıp üzülmek...
Gündüzleri kafamı bir şeylere verip hatırlamamaya çabalarken geceleri artık kendimi kaybetmem, canımın uzun zamandan sonra bu kadar yanması.
Seninle yaptığım herşeyi ayrı ayrı özlemem, seninle geçtiğim yerlerden sensiz geçince yaşadığım can acısı.
Düzelicek herşey, çok da iyi olacak diye kendimi telkin etmem.
Kabusun içinde gibiyim, uyanmak için seni bekliyorum.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Süper bir ilişkinin git gide dipi görmesine şahit oluyorum.
Kelimelerin, sözlerin, planların, hayallerin anlamını kaybedebileceğini öğreniyorum.
"Bilmiyorum" cevabının renksizliğini, "meşgul telefon sesinin" insanı nasıl ağlatabileceğini görüyorum.

Bu kadar sinirli, bu kadar gelecek kaygısına sahip olmasam, bu kadar sulu göz, bu kadar sert, bu kadar sözünü esirgemeyen bir insan olsaydım belki de her şey benim için güzel olabilirdi...