29 Kasım 2010 Pazartesi

pazarteesi

Fazla boşladım buraları dimi ?
Kendimce sebeplerim var ama. Vallahi.
Öncelikle iş güç cidden yorucu geçiyor. Bu tanıtım olayları, her gün başka bir yerde olmacalar falan eğlenceli olabildiği kadar yorucu da olabiliyormuş.
Hiç bir değişiklik yok hayatımda.
Hatta yaptığım şeyler bile o kadar monoton ki.
Yorgun olmadığım zamanlar kitap okuyorum biraz daha iyi olduğumda film izliyorum.
Mesaj attığım insanlar aynı.
Vakitsizlikten resmen sadece iş arkadaşlarımla telefon görüşmesi yapıyorum.
İlk tanıştığım zamanlar kendi depresyonumla kafasını şişirdiğim süper sonik adamın benden kaçmasını izliyorum bir de. "özel bir arkadaşım."

Bugünün olayı ise iş görüşmesine gidicek olmam. Eğer olursa bu iş süper olur diye düşünüyorum. Hadi bakalım hayırlısı.

Daha az yorgun, daha çok yazmaya değer şeyler olduğunda döneceğim.

Herkese iyi haftalar.! (:

4 Kasım 2010 Perşembe

David Nicholls - Bir Gün.


Blog'ta hiç öyle okuduğum kitaplarla ilgili yazı girmedim. Ama bu kitapla ilgili bir kaç satır bir şeyler paylaşmazsam haksızlık edeceğimi düşündüm.
Kitapçılarda ömrümü geçirebilecek bir potansiyel var ben de kitap almasam bile onca kitabın arasında girip huzur bulup geri çıkıyorum. Benim de meditasyon şeklim bu sanırım. Bu kitabı almadan önce hiç bir bilgim hakkında okuduğum en ufak bir yazı bile yoktu. Kitapçı amcanın şu sıra çok sattığını söylemesi üzerine atlamış bulundum. En fazla iş seyahatinde canım sıkıldıkça bakarım diyordum ki kitap beni alıp götürdü. Ya ben psikolojik olarak iyi değilim ya da bu kitap cidden fazla duygusal. Neyse bu kadar "ben" yeter kitap hakkında konuşayım.

Emma ve Dexter üniversiteden mezun oldukları gece tanışıyorlar ve sabah ikisinin de gideceği yol bambaşkadır. Emma biraz daha idealist ama tam olarak ne yapmak istediğini bilmeyen; mutsuzluktan mutlu olan kızımız. Dexter ise kendini bulabilmek adına ülke ülke dolaşacağını söyleyen uçarı oğlumuz.
olaylar 1988 Temmuzunda başlıyor ve 2007 Temmuzuna kadar devam ediyor. Her yılla ilgili sadece bir gün anlatılıyor : 15 Temmuz. olay örgüsü o kadar hoş ki 1 senelik boşlukta neler olduğunu anlatan ufak ipucular veriyor yazar. (devamı için okuyun aaa. )
Kitabın kalınlığına, aşk romanı diye görüntüsüne aldanmayın su gibi akıp gidiyor.
Geç kalmışlıkların insanların kafasına ne kadar sonra dank ettiğinin, hayatı hep 20li yaşlardan ibaret sandığımızın ama aslında öyle olmadığını çat diye yüzünüze vuran bir kitap. İçimizden gelenleri yaparken bencilliğimizin nelere mal olduğunu, bazen de içimizden gelenleri yapmak için ne kadar geç kaldığımızı gösteriyor.

Bu kadar konuşma yeter sanırım. Okursanız bir şey kaybedeceğinizi düşünmüyorum.

"Bütün hayatınızı, aradığınızın tam önünüzde olduğunu fark etmeden yaşabilirsiniz."

2 Kasım 2010 Salı

ölmedim !

Az daha yazmasam bir ayı deviriyormuşum lan.

Selamlar efenim. İş-güç, iş seyahati derken buraları ve twitteri fazlasıyla boşladığımın farkındayım. Aslına bakarsak hayatı boşladım desem yalan olmaz sanırım. İş için gittiğim Ankara ( ki üzgünüm ama beğenemedim Ankara'yı, 7.caddesi hoştu sadece.) ve İzmir ( İzmir ! Yazın kesinlikle gideceğim hatta ileri ki yıllarda yaşayacağım yer ! ) kafamın dağılmasına sebep oldu. Eh iyi de oldu. Resimlerle anlatmak isterdim Ankara ve İzmir'de yaşadıklarımı lakin iş için o kadar çok fotoğrafım çekildi ki (hayır sandığınız gibi değil poz vermedim, modellik yapmadım.) ekstradan fotoğraf çekmek benim için eziyet gibi geldi. (Depresyondan kurtulamadığımın göstergesi sanırım bu)

İzmir'de olan İzmir'de kalır ayrıca.

Kafamı ve kelimeleri toparladığım anda tekrar olmam gereken yerde, burada olacağım.

Herkese iyi haftalar ! (: